18 Mart 2011 Cuma

18. Doğum günüm :D

Selamlar biricik, süper ötesi dostlarım. My sweet 18. yaşıma girmiş bulundum. Bir sene sonra artık reşit olacağım için istediğimi yapabilecek hala geleceğim. Nasıl heyecanlanıyorum hemen ehliyet alıcam sonra bir tane düşünmatikli cep telefonu, bir ev alıp evlendim mi tamamdır durum. Evlilik çok önemli olmasa da işte büyük bir heyecan var içimde. Neyse size doğum günümü anlatmak istiyorum. Biliyorsunuz en son yazımda oğuz abim ve özlem ablamın yaptığı kalleşliği. O kadar kızmıştım ki onlara kaçıp gittim buralardan "kaçıp gidesim var artık bu şehirden" isimli şarkıyı söyleyerek. Ondan sonra da bir daha dönmedim buraya peynir gemisi şirketimizden de kovuldum ama umurumda değildi. Rıfkı benim yokluğumu fırsat bilerek SSK mı yatırmamış (Hain domdom rıfkı). Neyse efendim her gün bir özür bekledim onlardan. "Ragıp'cığım bir eşşeklik yaptık sen yapma" olsun "yuvana dön Ragıp sensiz evimizin tabi yok" a kadar söylemeleri gereken bir çok söz varken hiçbirini söylemediler. Gün geçtikçe daha da kızdım onlara doğum günüm yaklaşıyordu ve hiçbir şey yapmıyordular benim için. Siz beni merak ettiniz farkındayım, benim için endişelendiğinizin de farkındayım ama insan kayıp hayali arkadaşı için polise ilan vermez mi? Bu kadar mı umursamazlar beni? Gidip başka başka rüstemlerle dostluk kurmuşlar, kelebek rüstem olsun, yarasa rüstem olsun ne kadar aptal varsa rütem hepsiyle arkadaşlık kurmuşlar.

Çok kızgınım, bir daha asla onlarla konuşmayacağım derken doğum günüm geldi çattı. Efendim ben Steve Jobs amca ile toplantıdayken (eh boş durmak yok başka işler peşinde koşuyoruz, sanki muhtacım rıfkıya) bana düşünmatik ipad2nin ilk prototipini getirmiş doğum günü hediyesi olarak. Nasıl mutlu oldum anlatamam, umursanmak inanılmaz güzel bir duygu. Neyse ben ipadimla oyunlar oynadıktan sonra biraz nette gezineyim dedim. İşte bir kaç gazeteye baktıktan sonra Googla giren her Türkün yapabileceği ikinci şeyi yaptım ve oraya "Ragıp thedark" yazdım. Bir de ne göreyim ilk karşıma çıkan sonuç bir blog"www.ragipthedark.blogspot.com". Hemen girdim tabi içine bütün yazılarım var orada, bir sürü güzel resimimle süslemişler. Nasıl duygulanım anlatamam size ve ağlamaya başladım. Daha önce hiç tanımadığım insanlar gelmiş beni izlemişler, yazılarımı okumuşlar belki. Bunun benim için ne demek olduğunu anlatmam gerçekten güç. Evet facebookta yazabilmek güzeldi ama internet aleminde bana ait bir köşenin olması ve başka insanların da beni tanıyıp gerçeğe yaklaştırabilme ihtimalini nasıl anlatabilirim ki. Sadece şunu söyleyebilirim ki son iki doğum günü partimden bile
daha çok mutlu oldum.

Tabi durum böyle olunca biraz soruşturdum, araştırdım ve oğuz abimle özlem ablamın parmak izlerine rastladım. Durum böyle oluncada atladım gittim hemen eve. Ailemin ayaklarına kapanıp yalvarmak istiyordum ama ne göreyim evde kimse yok. Karabaş bile gitmiş bu nasıl olabilirdi ki? O kadar büyük bir korku kapladı ki beni; ya ben yokken onların başına bir şey geldiyse! Ne yapacağımı şaşırmış halde her tarafa koşuşturdum. Gittim kolu komşuya sormaya başladım tabi ama onlardan cevap gelmesi mümkün mü tanımıyorlar beni. Kaç kapıdan çevrildim anlatamam size. Sonra bir evin penceresinden içeriye girdim ve oradaki küçük bebeğe sordum "ingilizce sayı saymayı" bitirmesinin ardından arabayla gittiklerini söyledi ailemin. Daha sonra onun videosunu çekeceğime söz verdikten sonra koyuldum yola. Tekrardan eve döndüm tabi izleri takip etmek için. Şarlok holmes şapkasmı giydim aldım büyütecimi elime başladım lastik izlerini aramaya. Tabi bizim buralarda yeni yağmur yağmış lastik izi kalmayacağını fark ettiğimde sokağa atılmış peynirleri gördüm. Tamam, diye düşündüm onları takip etmem için iz bırakıyorlar ve başladım peynirleri izlemeye.

İşte peynir parçalarını takip etmek beni çok saçma bir yere götürdü. Tahmime göre İstanbul dışına kadar çıkmışım ve orada başka birinin doğum gününe gitmişim. Böyle bir şey nasıl olabilir ki sade bir pasta, yanına milföy yapılmış bir de çay. Benim hiçbir doğum günüm böyle olmadı krizin göbeğinde yaptığımız doğum günümü bile maldivlerde yapmıştık öyle düşünün (ukala oluyorum galiba). O anda fare rüstemi gördüm sırtında bir tane peyniri taşıyor. Anladım ki o kalleş rüstem belki de diğerleri birleşip beni başka yerlere götürmüşler. Zor da olsa yakaladım o kalleşi ve sorgulamaya başladım. abd askerlerine o sorgulamanın vidyoları ders olarak izletilmeli bence. Neyse adresi aldım tabi hiç zaman kaybetmeden çıktım yola. Yeni açılan cafe krowna gitmişler paşabahçede. Kapıdan içeri girdiğimde ne göreyim kocaman mekanı kapatmışlar, harika bir parti. Bu nasıl bir mutluluktur böyle. Hayali kalbim duracak sandım. Bütün sevdiklerim orada, bütün arkadaşlarım, dostlarım orada. Çılgınlar gibi eğlendik tabi ki, ayrıca bu benim gerçek bir mekanda olan ilk doğum günüm oldu. Pinokyo hıyarı gibi bende gerçek olmaya yaklaşıyorum anlayacağınız.

Tabi partinin bitimine yakın bütün gerçekleri öğrendim. Aslında oğuz abim ve özlem ablamın pinokyo hıyarını geri getirmek gibi bir planı yokmuş sadece blogdan haberim olmasın diye beni uzaklaştırmak istemişler. Rüstem de SSK mı bu sebepten ödemiş, bilseydim ben küsermiydim ben o kadar. Bir ara mozambiğe gittim Rıfkıya açtığım maddi-manevi tazminat davasını ve iş yeri kapatma davasını, usulsuz tersane işletme davasını ayrıca tersane güvenliği ile ilgili davaları da iptal ettirmem lazım. Biraz zor olarak (mozambik kanunları işte) ama olsun ben her şeyi yaparım artık. Aslında bu yazıyı daha önce yazmalıydım ama digitürkün açtığı bloggerlara kapatma davası yüzünden gecikti, onları tüm kalbimle kınıyorum. Böyle şey yapılır mı yahu! Neyse dostlar hepiniz için çok teşekkür ederim ve bundan sonra emin olun ki bir daha bu kadar büyük triplere girmeyeceğim. Artık düşünmatik bir ipadum da olduğuna göre daha sık yazabilirim. Çok teşekkür ederim biricik canlarım ben, hepinizi gözlerinden öpüyorum.

Görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder