14 Mart 2014 Cuma

İyi ki doğdum ben



Selam dostlar. Askerliği bitirdikten sonra iş bulmak büyük sıkıntı. Ben dışlanmış, örselenmiş bir şekilde iş ararken bir süre sonra yeter dedim. Bu böyle olmayacak. Girişimci insanım ben hem zaten 4 üniversiteyi bitiremediğim için iş bulmam zor. Çaycı olmamı istiyorlar da arkadaş hayaliyim ben nasıl çay taşıyayım. Bu sebeplerden Oğuz abimin arkadaşı Rima ile konuşurken aklıma bir fikir geldi (Rima da garip Oğuz abimin kafasının içinde yaşıyor. Anlamadım bunu.) 

Projem çok büyüktü ve inanılmaz bir potansiyeli vardı. Hayal dünyasına gidip evler yapacaktım ve bu evleri gerçek dünyada satacaktım. Hayallerinizde şöyle 400 metrekare havuzlu, bahçeli bir eve sahip olmak istemez misiniz? Herkes ister hem de bu evleri burada düşük fiyata satıcam sürümden kazanıcam ben. O kadar işletme okuyoruz. Hatta Ali gibi (işe girişince çok samimi olduk biz) reklamlara da çıkarım hatta ata bile binerim. Hayalistanbul evleri gibi bir isim koydum mu  paraya para demem başka isimler bulurum kendime. 

Bir gün şantiyede çalışırken (evet tüm binaları kendim yapıyorum. Hayal dünyasında kimse amele bulmak çok zor) düşünmatik ipadimin alarmı çaldı bir baktım ki doğum günüm gelmiş. Tabi işi gücü bıraktım geldim dünyaya. Bir de baktım ki kimse farkında bile değil doğum günümün. Facebookta bir tek mesaj gelmemiş (Oğuz abim yazmış bir tek o da görevi yazacak tabi. Bir de Büşra ablam yazmış o zaten canım benim.)  Baktım ortada parti hazırlıkları falan yok. Ben parti insanıyım, Mozambikte diskolardan hiç çıkmazdım ben. Baktım bana kimseden fayda yok dedim kendi partimi kendim düzenleyeyim. Gittim Reynayı kapattım. Sonra bu işin saçma olduğunu, o kadar param olmadığını fark edip vazgeçtim. Bende herkesi alıp Hayalistanbula götürmeye karar verdim. Fazla kişi gelmedi. Oğuz abim, Özlem ablam, Büşra ablam, Ayhan ve Güven ağabeylerim geldi. Sonra Ailem geldi işte bazı arkadaşlarım geldi ve birkaç Brezilyalı kız ama bu konuyu konuşmasak da olur zaten konu açılınca hemen öksürük tuttu beni. Utangaç bir insanım yani umarım bir gün insan olabilirim.

Neyse Hayalistanbula insanları nasıl getireceğimi bilmiyorum bende Leyla ile Mecnun’da ki dededen öğrendiğim gibi hepsinin kafalarına vurdum odunla. Tabi bundan önce partiyi ayarlamak gerekiyordu. İşte yaptığım futuristik (ters piramit şeklinde) bir evin en üst katını ayarladım. Müzik sistemi getirdim, balonlar getirdim, ışıklı tavana asılıp dönen küreden getirdim. Nedense o küreyi çok seviyorum ben. Acaba eve de alsam mı bir tane. 

Tabi her şey böyle güzel giderken bir de baktım benim belalı, seri katil çaki abimizin kardeşi, psikomanyak, eski sevgilim olan Hüsniye kapıda belirdi. 154. Kattayım onu görünce bir paniğe kapıldım anlatamam ve hemen odadaki piyanoyu aşağıya attım ama ondan kaçmasını bildi. Bir piyano 154. Kattan aşağıya düşene kadar çok zaman geçiyormuş bunu anladım. Sonra camı açıp bağırdım (ne ses varsa bende) tabi duyulmayınca diafondan “senin burada ne işin var” dedim ama nasıl sert konuşuyorum. Özür dilemeye geldiğini söyleyince tamam git dedim. Gitmeyince de güvenliği çağırıp kovdurdum onu. Güvenlik dediğimde birkaç t-rex fazla bir şey değil. 

Sonra akşam olunca misafirlerde gelmeye başladı. Gelenlere önce planlarımı anlattım, siteleri gösterdim ve cazip ödeme koşullarını anlattım. Ev başına sadece 399 Lira istiyorum. Yüzde 25 öğrenci, şehit, gazi, akraba indirimi de var. Neyse parti başladı ve çok eğlendik. Hatta içi şekerle dolu hüsniye oyuncağı bile yaptırdım kocaman ve onu sopayla döverek patlattık. Çok eğlendik yine. Zaten ben olunca eğlenmemek mümkün değil pek.  Özlem ablamla Büşra ablam dans ettiler, göbek attılar sonra Güven abim Brezilyalılarla sohbet etti Ayhan abimde katıldı onlara. Oğuz abim oynamadı hiç (zaten oynayamaz o aramızda kalsın) ve Rima ile dizi izlediler hep. Uzaylı arkadaşlarım da gelmiş sağ olsunlar (onların dansı pek bir garip hiçbir şey anlamadık. Zaten parti bitti diyip gönderdik onları ama çaktırmayın.)

Bir doğum günüm de böyle geçti. Şunu anladım ki her sene sürpriz doğun günü beklemek olmaz. Özlem ablamın deyimiyle eşek kadar Oğuz abimin deyimiyle katır kadar ve Nural annemin deyimiyle ise hala çocuğum ama büyüdüm artık ve benim de bir şeyler yapma vaktim geldi.
Not: Eğer Hayalistanbul’da ki evlerle ilgileniyorsanız lütfen benimle iletişime geçiniz. Size bir güzellik yaparım.

Not 2: Zamanında kıskançlık krizlerim sebebiyle kötü davrandığım Rima’dan da özür dilerim. Evlerimin planını mimar olan Rima çizdi ona çok borçluyum ben. Meğerse o çok iyi birisiymiş. Özür dilerim Rima.

28 Nisan 2013 Pazar

Geçmiş doğum günümün şerefine :((

Merhaba dostlar. Biliyorum çok merak ettiniz beni. Bende sizi çok merak ettim. Biliyorum doğum günümü kaçırarak çok büyük eşeklik yaptığımı ancak neler olduğunu anlatıca bana hak vereceksiniz.

Bildiğiniz gibi bende bozulmuş bir zaman makinesi var. Geçmiş, gelecek derken bozdum onu. Sonra malum işim gücüm yok dedim tamir edeyim onu. Elbette ben ne anlarım zaman makinası tamir etmekten (o kadar mühendislik derslerine girdim MITde ama olmadı.) Amacım çok basit geleceğe gidip borsa durumunu öğreneceğim sonra geçmişe gidip borsa oynayacağım ve tekrar geleceğe gidip paramı alacağım. Daha sonra da tekrar geriye geleceğim.

Tabi planlar her zaman çalışmıyor derler ya hani işte öyle oldu. Ailemle aram zaten kötü, kimse beni umursamaz olmuş, oğuz abim rima diye yeni bir hayali arkadaş bulmuş kendine(pis rima), özlem ablam desen ruhicanla beraber hep. Ya bu zavallı Ragıpcık ne yapsın. Sabah akşam ağlasın mı hep, mutsuz mu olsun. Gözyaşlarını silmek için kullandığı selpaklara dünyanın parasını mı versin. Söyleyin ne yapsın bu zavallı bebecik (acıtasyonu fazla mı abarttım acaba.)

Neyse konumuza dönelim ben zaman makinamla oynarken bir an bir aydınlanma yaşadım ve onu tamir ettim. Nereden bileyim kırmızı kabloyu mavi kabloya bağlamam gerektiğini. Bunu bilmeyince de yanlış tamir oldu. Hatta o kadar yanlış tamir oldu ki beni hop diye paralel evrene getirdi.

Paralel evren ne acayip bir yer öyle. Her şey farklı (yani aslında çok fazla şey farklı değil ama çaktırmayın.) Bir kere Beykozda yaşamıyoruz o evrende. Böyle saçma sapan bohem bir evimiz var. Oğuz abim bankacı olmuş, Özlem ablam uzay fiziği okuyor. Hep merak ettiğim sorumun cevabına gelince ise orada bir ragıp yok. Nasıl sıkıcılar anlatamam. Öyle hayat olmaz olsun.

Neyse gittim tabi eve anlattım durumu. Dedim böyle böyle ben paralel evrenden geldim ben zaman makinamı yanlış tamir etmişim ve kendimi hoooop diye burada buldum (hop efektine lütfen dikkat edelim o çok önemli.) Farklı olsalarda yine de iyi inanlar tabi oğuz abim evlenmeseydi falan daha iyi olurdu ama (zaten karısını da hiç sevmedim. suratsız mendeburun teki. tabi çok güzel tatlı yapıyor o bambaşka. gerçek oğuz abim hiç sevmez öylelerini.)

Tabi ben paralel evrene gidince makine yine bozuldu. zaman transistörü patlamış. Hayır nasıl yapılacağını da bilmiyorum. Anlamak için kafamı kaç kere lavaboya vurduğumu anlatsam inanmazsınız(o iş filmlerde olduğu gibi olmuyormuş). Durum böyle olunca ben de kalktım paralel evrende. Mecburen doğum günümü de orada kutladım. Evde küçük bir pasta kestik. Mumlar havai fişekler falan. Evet havai fişek işindelermiş de. Bir de Hiltonda yapıldı doğum günü (çok da zenginlermiş.)

Aylardır geri dönmenin yolunu arıyorum ben. Hayır güzel kız da yok orada. Olsa dönmemeyi düşünebilirdim ama ailem olmadan Rıfkı olmadan, Rıfık olmadan, Rıfat olmadan yaşanmaz ki. Ulan Rüstemleri bile özledim. Balon Rüstem hep gözlerimde tüttü. Sonra orada çok üzgün olduğumu fark ettim ben ve kendimi zaman makinamı tamir etmeye ayırdım. Bu esnada kazara! doğru tamir etmişim geçmiş gelecek derken birkaç milyon zimbamwe doları kazanmışım. Sonra paranızı istemiyorum ben diyerek geri vermişim Türk filmlerinden fırlama bir edayla. Sizde inanmışsınız bunlara. Ne güzel olur değil mi.

İşte doğum günümde burada olamamamın sebepleri bunlar dostlar. Artık geriye döndüğüme göre birazda para kazandığıma göre iş bulup çalışmaya başlayabilirim. Askerliğimi yaptım işimi de bulduktan sonra geriye evlenmek kalıyor. Hayırlısıyla artı eli yüzü düzgün, işinde gücünde, etliye sütlüye karışmayan, ap aparlak top toparlak(bu olmadı sanırım) bir eş bulurum.Alnımızda ne yazıyorsa o diyeceğim de benim alınım var mı acaba?

23 Aralık 2012 Pazar

İş bulamama



Merhaba sevgili dostlarım yine ben. Gene bir sürü şey oldu hayatımda. Yahu ben neden normal sakin bir hayat yakalamıyorum. Bende istiyorum her gün balık tutmaya gitmek ve tutamayınca köşedeki balıkçıdan iki kilo istavrit alıp eve dönmek. Böyle sıradan şeyler yapmak istiyorum artık. Gerçekten çok yoruldum. Atlası boş verin sanki dünya benim sırtımda. Hayır, dünya kocaman, ağır bir de eşşek. Nasıl kamburum çıktı anlatamam. Çok gevezelik yaptım en iyisi ben konuya döneyim.

Hepinizin merak ettiği gibi (sanırım, yani belki, yahu kimse mi merak etmez) eve döndüm sonunda. Meğerse peşimde uzaylılar yokmuş veya ailem beni uzaylı sanmıyormuş. Sadece bana grip aşısı yapmaya çalışıyorlarmış. Üzerlerindeki o garip elbise de korunmak içinmiş. Diyeceksiniz yuh artık ne gerek var bu kadar şeye ben de hemen açıklayacağım. Geçen sene bana grip aşısı yapmaya çalıştıklarında o iğne herkese en az 3 kere saplanmıştı. Nasıl mücadele ettiysem üç morarmış göz, iki kırık kemik, 4 baygın insan vs olmuştu. Haklılar tabi. Neyse eve dönünce birçok sorun çözüldü ama başladı başkaları.

Efendim bildiğiniz üzere ben çok uzun zamandır çalışıyorum. Okuldur üniversitelerdir falan derken boş vaktim kalmıyor hiç. Askerden dönünce zaten sevgilim de yok, kendimi çok büyük, kocaman, eşek kadar bir boşlukta buldum. O kadar büyüktü ki o boşluk zannedersin tüm galaksiyi içine sığdırıp bir de paralel evrendekini de sokarsın. Bu arada paralel evrende de Ragıp var mıdır? Çok merak ettim şimdi, kafama takıldı. Belki o gerçekten balık tutuyordur. Hayır, balık tutmaya kalksam anca at nalı bulurum başka konu.  Yine saptım konudan. Kaptan caminin orada inecek var. Keşke şaka yapmasaydım. Hayır hiç beceremiyorum.

Neyse kendimi o eşek kadar boşlukta bulunca yapacak bir şey aradım bulamayınca da kendimi duvardan duvara vurmaya başladım. En sonunda dedim ki Ragıp oğlum hıyarlığın lüzumu yok, böyle mal gibi dolanıyorsun ortalıkta bak bu gidişle bir sapa balta bile olamayacaksın toparla kendini. Tabi bunun içinde tek bir yol var o da iş bulmak. Hemen büyük bir heyecanla kariyer nete açtım sivimi. Böyle doldurdum da doldurdum. İş tecrübelerim olsun, okuduğum 5 okul olsun(4 üniversite ve bir açık lise)  yanında bildiğim yabancı diller falan derken 10 sayfa öz geçmiş oldu. Dedim okuyan sıkılır bundan bende 4 punto yaptım 2 sayfaya düştü. Böylece başladım iş aramaya.

Kardeşim, arkadaşım, dayım, eniştem, yenge oğlu(o neyse artık) bana göre iş yok. Bildiğin yüz binlerce iş arasından kimse benim gibi birini aramıyor. 10 sayfa diyorum bu arada dikkat çekmek isterim. Hayır, sosyal de bir insanım. At fancluba bile üyeyim gerisini siz düşünün. Rıfkı hıyarı, merhaba Rıfkıcım nasılsın, beni tersaneye almadığı için at poposu gibi kaldım ortada. Evet, yakında atlar kovalayacak beni. Bu arada asasin krid 3 te ata biniyorum çok keyifli. Evet, bitirdim onu da. Kıskan Özlem abla :)

İnternetten iş bulamayınca zaten yalan bir dünya internet başladım kapı kapı dolaşmaya. Hayır, bir insana tüm kapılar mı kapalı olur diye düşünürken dedim bu iş böyle olmayacak Ragıp senin sahaya inmen gerek. Ben saha insanıyım ve artık sahadaki tüm boş işlerde başladım çalışmaya. İlk işim simit satıcılığı oldu. Aldım fırından çıtır çıttır taptaze simitleri açtım hemen tezgâhı. Birkaç simit sattım da, hatta iyi de gidiyordu işler ta ki martılar benim tezgâha dadanana kadar. Hayır, hayali insanım kovalayamıyorum da puştları. Hepsini yiyip bitirdiler. 

Sonra ne yapsam diye düşünürken baktım çöpçü aranıyor hemen başladım ona. İyi çöpçü oldum da kaldıramıyorum ki çöp poşetlerini. İş yalan oldu tabi. Daha sonra ben yine düşünürken bir baktım parkta güvercin yemleyicisi arıyorlar ona da başladım. İlk iş günüm, burası çok komik, sen kalk bütün yemi üzerine dök. Valla sanırım 500 tane güvercin bana saldırmıştı. Tabi bu işte yalan olunca bende arama kriterlerimi değiştirdim ve ünlü olmaya karar verdim. Hemen blogumdaki yazıları aldım koştum bir televizyon kanalına sonra bir diğerine ve ötekine. Aslında senaryom çok güzeldi ama anlamadılar. Zaten bu ülkede sanatın ne değeri var. Sanat olması için anca soyuncaz, amma meraklılarmış töbe töbe. Hayır hayali adamım gösterecek bir şeyim de yok ki. Neyse senaryo kağıtları boşa gitmedi onlardan gemi yaptım. Hepsini birleştirip yaptım ama biraz tutkalım olsaydı su almadan gidebilirdi hem Rıfkı marmutuna rakip olurdum. Evet, Rıfkı marmut çok yakışıklı demek.

Bu arada bir biyokimya genetik firmasına girdim Racoon City de genetik mühendisi oldum. Orası garip bir yer. Kim daha güçlü, daha aptal, daha pis kokulu zombiyi yapar diye yarış içindeler. Tabi ben zombiden anlamam. Frpden filmlerden, resident evildan bilirim o kadar. Öyle bir zombi yaptım ki eşşek sizi inandırsın tam 16 tane kafası vardı ve hepsi birbiriyle kavga ediyordu. Tabi böyle olunca oradan da tiridine edildim. Böylece bir aydınlanma yaşadım ve gidip halay başı oldum. Tiridine tiridine tiridine bandım diye diye ne düğünlerde oynadım sonra bir baktım yok efendim gelinin yeğenine sarkmışım, yok efendim tüm güzel kızları etkilemişim, yok efendim gelin evlenmekten vazgeçmiş. Oradan da atılınca düşün düşün budur işin diyerek kapandım odama. Sonra oda olmaz deyip Tibete gittim. Dedim en azından budist olayım ancak adana yemek istediğim için oradan da atıldım. Ne biçim memleket orası adana yok, iskender yok, köfte yok hayat mı bu? En azından kitap falan yazardım budistlikte iyi para var. Atı satan bilge diye kitap da yazardım ama kısmet değilmiş.

Bu arada bir hastanede profesyonel hasta olarak başladım güzel hasta olamıyorum diye kovuldum. Hayali adamım nasıl hasta olabilirim ki? Sonra bir televizyon moda programında sunucu olmuştum ki tercihlerimi beğenmediler ve oradan da ayrıldım. Lan şerefsizler üç kuruş için tercihlerimden mi vazgeçeceğim. Evrimselleştirici olarak işe girdim sümüklüğü böceği sümüksüz böceğe evirdiğim için atıldım.  Hayır, iyilik yaptım onlara verdim Defluyu, Terrafluyu geçti gripleri anlamadılar. Hele bir ıhlamur yaptığım sahne var ki izleyen gözyaşlarına hâkim ( evet bilge tanrı yerine yargıç, egemen demek istedim aptal word) olamadı.  Daha sonra dedim ben mucit adamım bir şeyler bulmalıyım sonra bir şeyler buldum elbette o da global düzeyde şirketlerin işine engel olabileceğim için elimden çalındı. Hayır, o kadar da güzel plandı. Milyar, milyor, trildon dolarlarım olabilirdi. İşin kötü tarafı az kalsın kaseyi yoğurtla dolduruyorlardı (bunu sakın sormayın. Bak sorma dedim. Meraklı Melahat.) Bu arada afrikanın çeşitli bölgelerinde birkaç bin dönümlük şey yani santimetrekarelik arsalarım olabilir ancak onlarında hiç değeri yok. Satabilsem hoş olur ancak hala parasız pulsuzum :((

Böyle işte dostlar beş kuruş parasız, aç susuz, sevgisiz sokaklarda dolanıyorum. Tanıdık bir iş varsa eğer hemen başlayabilirim. Hayır, iş yeri değil tanıdık iş istiyorum ben. Tanıdık olacak ki yanlış yapınca anlayışlı olacak. Bu arada şunu anladım ki torpil olmadan hiçbir şey olmuyor. Yalnız kız sevici bile olamıyor insan (niye garip garip bakıyorsun öyle gayet insancıl meslek. Hiç art niyet yok. O hep senin sapıklığın bir kere.)

İş bulmak lazım dostlar sonra da at bulmak lazım. İşi bulup parayı aldıktan sonra atı da bulunca geriye avrat kalıyor hadi hayırlısı.


Öptüm hepinizi. Sizi çok seviyorum. Görüşürüz.

11 Kasım 2012 Pazar

Ben uzaylı mıyım?

Merhaba sevgili, biricik, can pare dostlarım. Can parenin anlamını pek bilmesem de söylenişi çok güzel geldi herhalde iyi bir şeydir.  Malum askerden döneli uzun zaman oldu. Bende yazamadım size, anlatamadım yaşadıklarımı. Bunun sebebi hayatımın çok karmaşık olması falan değil. Tek bir sebebi var o da hayatımın inanılmaz derecede sıradan olması. Saçlarım rüzgarda bile dalgalanmıyor o derece. 

Her şey aynı. İşim yok gücüm yok ve ben boş boş duruyorum. Ben hayatım boyunca hiç boş kalmamışım meğerse. Üniversitelerde kaydımı dondurmuştum biliyorsunuz. Onlar da çözülmedi, hala donuk donuk duruyorlar. Kısacası hiçbir şey yapmıyorum. Sadece iş arıyorum.Bu süreci de ayrıca anlatmak istiyorum ama şimdi değil. Şimdi anlatmam gereken çok daha önemli şeyler var.

Bir süredir ailemin bana garip baktığını fark ettim. Başlarda sebebini anlamadım. Tabi zaman geçtikçe daha da garip bakmaya başladılar. Arkamdan hemen fısır fısır konuşmalar olsun efendim yaptığım her hareketin not alınması olsun. Gizli kameralar derken bayağı bir kıllandım ben. Hemen cevaplayayım, hayır sakalım çıkmadı. Bu kadar farklı davranmalarının bir sebebi olmalıydı ve bende başladım araştırmaya. Başlarda işsiz kaldığım için böyle yaptıklarını düşündüm. Sonra beni sıkıp evden kovmaya çalıştıklarına inandım. Nasıl ağladım anlatamam. İki gözüm iki çeşme oldu. O kadar ağladım ki su fabrikası kurdular çeşmelerin yerine. Nasıl para kazandılar anlatamam. Tabi ben hala çupi ile kaşınmaya devam ediyorum.

Neyse ben araştırmaya devam ederken garipliklerin sayısı arttı. İşte tükürüğümü bir kutuya hapsetmeler mi dersin idrarımı bir şişeye mi koymalar dersin tamamen çıldırdı herkes. Tabi ben nasıl korkuyorum, geceleri uyuyamamaya başladım. Evden kaçmayı düşünüyorum artık. Hayır karayiplerdeki arazimi mi öğrendiler acaba diye düşünmeye başladım. Dedim kesin beni zehirleyip paranın üzerine konacaklar. Şey karayiplerdeki arazim öyle büyük değil pek 1000 milimetre kare. Yanlış anlamayın 1000 dönüm kesinlikle değil. Hele içinden petrol hiç çıkmıyor. Bildiğin kuru toprak, ağaç bile yetişmiyor. 

Neyse konumuza dönelim. Bir gece ben uyurken bir ses duydum ve uyandım. Gördüklerim o kadar korkutucuydu ki anlatamam. Etrafımı beyaz giysili adamlar sarmıştı. Hani filmlerde vardır beyaz elbiseli adamlar deney yaparlar. Elbise onların her tarafını kaplamıştır da nefes alışverişleri böyle mekanik bir sesmiş gibi gelir ya aynen öyle. Arkada da garip bir müzik çalıyor böyle gerilim müziği gibi ama bambaşka. Beni bağlamışlar makinelere, her tarafımda kablolar. Zaten kıpırdayamıyorum hiç. Adamların ellerinde garip gurup teknolojik aletler var, böyle angut angut sesler çıkartıyorlar. Bazıların ellerinde neşterler, efendim. Elbiselerim yırtmışlar karnıma kocaman bir hedef tahtası çizilmiş (bunun sebebini asla anlamadım.) Dedim beni öldürecekler ve hemen kaçtım oradan. Hayali olunca tabi kaçmak kolay oluyor. Ancak nereye kaçarsın sen.
Haftalardır bir an bile gözümü kırpmadım. Kafeini damardan enjekte ediyorum kendime. Bu arada gitmediğim bir yer kalmadı. Paralel evrenden tutunda Hüsniye teyzenin bodrumuna kadar her yeri denedim. Nereye gitsem tam beş saniye sonra hemen arkamda bitiyorlar. Bu yazıyı nereden yazdığımı söylesem inanmayacağınız için hiç söylemiyorum. Sadece şunu söyleyeyim sayısalda 6 tutturdum. Hatta birkaç sayısalda. Sonuçları nasıl bildiğimi sormayın çünkü size geleceğe gidip tüm sonuçları öğrendiğimi, zaman makinesini NASA'dan çaldığımı ve bu yüzden uzay zaman dengesinin içine edip bir sürü paralel zaman oluşmasına sebep olduğumu hiç söylemem. Söylersem çünkü işte o zaman sonum gelmiştir. Öldürmeyi bırakın beni tarihten silerler. Hiç var olmamış gibi olurum. Aman yani.


Neyse ben anlatmaya devam edeyim. İşte ben o paralarla Karayiplerde ve Mozambikte araziler satın aldım. Dur dur bunu anlatmıyordum ben. Haftalardır uyumadım. Her an tetikteyim, çok korkuyorum. Beni parçalamak istediler. İnanabiliyor musunuz, beni parçalamak istediler. Sonra da inceleyeceklerdi. Bunu da şuradan biliyorum oradaki makineleri daha önce bir filmde uzaylıları incelerken kullanıyorlardı. Orada görmüştüm, yanımda görünce hemen tanıdım. ASD555JKL3 marka o makineyi nasıl unutabilirim ki. Hayatım tehlikede dostlar. Hem de çok büyük bir tehlike de. Sanırım benim uzaylı olduğumu düşünüyorlar. İşin daha da kötüsü buna ailem de inanıyor. Bildiğin adıma bir cadı avı düzenlenmiş. Nasıl kaçacağımı bilmiyorum. Nereye gideceğimi bilmiyorum. Zaten zaman makinesini bozmuşum ve son 3 haftayı tekrar yaşamak zorunda kalmışım. Hatta iki Ragıp aynı anda var olmayalım diye öteki Ragıp'ı öldürdüm. Katilim ben! Hem de kendimin katiliyim. Şiirde falan okuyunca kendinin katili olmak hoş gelse de inanın gerçekte hiç öyle olmuyor. Bu arada önümüzdeki haftanın sayısal sonuçlarını vereceğim ama herkes kazanınca da kimseye para çıkmaz. En iyisi ben 4 hanesini vereyim. Şanslıysanız kazanırsınız "7,19, 36,39" Gerisini de siz tahmin edin. Acaba bu sonuçlar bu hafta sonunun muydu yoksa 2017 ekiminin miydi emin olamadım şimdi.Sahi bugün günlerden neydi?

Hoşça kalın dostlar, benim için dua edin lütfen. İnanın çok ihtiyacım var.
not: bu yazıyı gelecekten yazıyorum. Evet Office yeni sürümünü çıkarmış. Evet Windows 12 ve evet düşünmatikli bilgisayarlar var ve evet hala mavi ekran veriyorlar!

not 2: ve evet Şubat artık 32 güç çekiyor :D

not 3: Galiba çok fazla Fringe izledim. Ne oluyor la bana!

32.02.2036

not 4: Evet, yanlışlıkla gelecekte ayrı bir post daha açmıştım sonra onu silip geçmişte tekrar açtım :)

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Evet sevgili dostlar, ben geldim. Hala geldiğime inanamasam da geldim. Onca zaman geçti, benim için yıllar gibiydi ama bitti. Her gün duvara bir çentik attım baktım duvar mahvolmuş. İşin kötü tarafı o duvarı da ben boyadım gitmeden önce. Neyse her şeye en başından başlayayım ben. Bildiğiniz gibi ben zorunlu olmayan zorunlu askerliğimi bitirmiştim ve keyfime kalıyordum orada. Dedim ki bırakayım artık ama nerede komutanım izin vermiyor. Kaçacağımdan korkmuş olmalılar ki uzayda görevlendirildim. Tek başıma bir uzay istasyonunu koruyacaktım. Uzaya çıkmak falan güzeldi tabi, herkes yapamaz kabul ettim bende. Görevde ülkemizi ve dünyayı uzaylı istilasından korumak. İstasyonda silah sistemi falan da var. Zamanında çok uzay savaşı oynamışım sistemleri de biliyorum. Keyiflidir diye kabul ettim, gel zaman git zaman gelen giden yok. Sonra birkaç uzaylı ırkı geldi. Geçerken uğramışlar. Dünya tatlısı uzaylılar. Uzaylı tatlısı mı deseydim acaba bilemedim şimdi.

Bayağı da kaldılar benim yanımda. Tabi güzellik anlayışımıza biraz tersler ama iyi uzaylılardı. Hatta HD 189733b isimli gezegenden bir kız ile bayağı da bir yakınlaşmamız oldu tabi ağız yapısı farklı olduğu için öpüşemedik ama olsun. Oldukça değişik ve sıra dışı bir romantizm yaşadım onunla. Bunun haricinde onlara okey ve tavla öğrettim onlarda sağ olsun kendi oyunlarından öğrettiler bana. Güzeldi onlarla geçen zaman. Gittikleri zaman yine yalnız kalıyordum ama kocaman uzayda yalnız kalmak da çok sıkıcı. Hayır internet yok, wi-fi yok, 3G yok, telefon yok kimseyle de iletişim kuramıyorum. Yoksa düşünmatik ipadim yanımda skypeda yüklemişim ama kullanamıyorum. Görevi de bırakamıyorum iki dakika dünyaya döneyim de özlem gidereyim diye. Aylarca kaldım uzayda ve sadece 9 tane roket attım. Ben oraya savaşmaya gitmişim ama nerede.

Fakir bir uzaylı ırkı dünyayı istila etmeye karar vermiş. Ama adamlar fakir uzay gemilerine dokunsam parçalanıyor. Silahları bile düzgün çalışmıyor. Zaten garibanlar savaşmayı da bilmiyorsun tabancaları ile gelmişler. Meğerse onların gezegeninde su ölümcülmüş benim için sorun yok tabi. Tabi bir kaç gemilerini patlattıktan sonra teslim oldular oturduk konuştuk. Çok arabulucu bir insan olduğumu herkes bilir. Hemen sağladım barışı. Garip uzaylılardı. İstedikleri şekle bürünebiliyorlardı. Barışın kalıcı olabilmesi için onlardan birisi ile evlenmemi teklif ettiler ama ağzım bir kere yanmış kabul eder miyim. Nazikçe geri çevirdim ama inanın gerçekten zor oldu hele kız bir Latişya Casta bir Adriana Lima olunca reddetmek gerçekten zordu. Neyse bu konu çok derin az kalsın kızımızı kirlettin diye tekrar savaş çıkacaktı zor ikna ettim.

Genel olarak oldukça sıkıcı geçse de uzayda zaman ben çok şey öğrendim. Yeni arkadaşlar edindim, güzel dostluklarım oldu. Hatta HD 189733b gezegeninden arkadaşları bize kalmaya davet ettim. Tamam biraz çirkin olabilirler ve ailem alışmakta zorlanabilir ama iyi uzaylılar. Hem orada kum yerine elmas, zümrüt falan varmış gelirken birkaç kilo getirin dedim. Getirirlerse köşeyi döneriz güzel olur. Sonra uzayda yürüdüm, koştum, amuda kalktım. Bütün gezegenleri dolaştım sıra ile. Doğum günümü zaten biliyorsunuz pek bir efsaneydi. Neptün de keşfettiğim bir tepeye benim adımı vereceklermiş ayrıca. Güzel şeyler bunlar ama sizleri çok özledim. Öyle böyle değil, özlemekten yemek bile yiyemedim. Zaten uzay gemisinde yemekler kötü. Sabah akşam menemen. Birkaç tane tavuk koymuşlar gemiye bir de domates fideleri. Hep menemen hep menemen. Hayır insan kaçar koyar, sucuk koyar da çeşit yaparız o da yok. Çok düşüncesiz adamlar gerçekten.

Ben tam geminin duvarlarına çentik atmaya başlamış Emre Aydın dinlerken dünyadan haber geldi ve görevimin bittiğini söylediler. Gemiyi aya park edip atladım aşağıya. Kaç ay boyunca düştüm. Ne mesafe varmış arada düş babam düş. En sonunda geldim dünyaya. Tabi herkesi çok özlemişim şapur şupur öptüm hepsini. Oğuz abim affetti beni. Özlem ablam bir süre boyunca beni hizmetçisi olarak kullandıktan sonra affeder. Rıfkı da gemilerini baştan aşağı boyarsam ve cilalarsam affeder. Zaten Korsan Rıfat'a saç ektirdim geçenlerde. Tam çılgın korsan oldu. Saçları biraz daha uzadıktan sonra fotoğrafını çekip koyarın buraya. Rıfık zaten bebecik ona da oyuncaklar aldım bir de en büyüğünden bir biberon zaten kızdığının bile farkında değildir o. Herkesin gönlünü kazanmak kaldı geriye.

İnanın bana ben çok değiştim dostlar. Büyüdüm, olgunlaştım. Askerlik gerçekten insanı değiştiriyormuş, farklılaştırıyormuş. Şimdi en kısa zamanda yeni bir iş bulmam gerekiyor. Rıfkı beni işe kolay kolay almaz bende ona muhtaç olmadığımı göstermeliyim. Kariyernette üyelik almalıyım sanırım bir de linkeditin de alırım. Artık cv hazırlayıp gönderirim. Bir de okullarımda kaydımı yenileyip devam etmeliyim. Malum fazla kalmadı mezun olmama. Benim gibi adamı nerede bulacaklar hıııhhhh.

Neyse dostlar ben geri geldim ve hayatımı geri kazanma vaktidir. Hepinizi kocaman, şapur şupur öpüyorum. Görüşmek üzere.

15 Mart 2012 Perşembe

Doğum günüm 2012 :))

Merhabalar sevgili dostlar. Hepinizi o denli özledim ki koğuşumda duvarlara hep resimlerinizi astım. Aslında anlatacak milyarlarca şeyim var fakat onları anlatmak istemiyorum. Neden çünkü bugün benim doğum günüm :D Her ne kadar bir uzay üssünde tek başıma olsam da olsun yine de benim doğum günüm. Tabi uzay üssünde ne işin var diye sorabilirsiniz hemen cevaplayayım. Şimdi bildiğiniz üzere ben askerlikten istifamı vermiştim ve onay bekliyordum. Aradan aylar geçmesine rağmen cevap bir türlü gelmiyordu. Tabi bu arada görevden göreve koştular beni hep. Çok örselendim bu süreçte. En sonunda dayanamayıp gittim komutanın karşısına. Dedim “bak komutan senin yaptığını kimse yapmaz. Şurada çektiğim çileyi bir ben bilirim bir de Allah. Bana yaptıklarınız delikanlılığa sığar mı?” diye sordum. Tabi pıstı karşımda benim kaslı, atletik vücudumu görünce tırstı biraz. Yani pek böyle olmamış ve ben “efendim, acaba iznimi ne zaman onaylayacaksınız?” demiş de olabilirim ama lütfen bunlara takılmayalım. Bana benim için son bir görev olduğun söyledi. Bir hayali uzaylı istilası ile karşı karşıyaymışız. Dünya da onlarla savaşabilecek bir tek ben olduğum için beni göndermek istiyorlarmış. O kadar dedim hayali arkadaşlar için zorunlu yapın askerliği diye dinlemediler.
Neyse apar topar attılar beni rokete gönderdiler uzay istasyonuna. Uzaylılar gelince ben savunacakmışım dünyayı. İşe bakın ya ülkeyi kurtardığım yetmiyormuş gibi bir de dünyayı kurtaracağım. İtiraz etmedim tabi atlayıp gittim uzaya. İşte savaştık falan bu arada uzaylılar çok çirkin. Aynı şeyime benziyor diyeceğim ama ayıp olur diye demiyorum. Neyse onlar saldırınca da beni uzaya çıkaran roket de bozuldu. Kaldım mı uzayda. Telsizler de patlamış zaten.İşte ben bu durumda kendi gölgem ile sohbet ederken geldi doğum günüm. Kimsenin gelmeyeceğini biliyordum zaten. Hatta uzaylıları bile davet etmeyi düşündüm ama çok obur onlar. Hoş nargileleri çok güzel, uranüs tütünü kullanıyorlarmış çok fena bir şey. Nasıl kafa yapıyor valla resmen kulaklarımdan çıkarttım dumanı.
Bende uzaylılarla savaşmak için bekliyorum tabi ama sevecen insanım. Savaşacağıma gittim barış elçisi oldum orada. Savaşmaya ne gerek var değil mi dostlar. Arada uzaylılar 5 çayına gelir oldu güzel ve eğlenceli zamanlardı. Meğerse sadece potasyum istiyorlarmış verdik biraz gönderdik. Onlarda gidince hayat pek bir sıkıcı oldu burada. Dünyanın etrafında dön dur hayat bu derken doğum günüm geldi çattı. Ben tek başıma doğum günü şapkamı takmışken bir baktım kapı çaldı. Kim gelebilir diye çok merak ettim. Sizde uzay istasyonunda kapı neden çalar diye sormayın bende sordum cevabını hala alamadım. Hemen gittim açtım kapıyı tabi iki kapı var içerideki hava dışarıya kaçmasın diye. Bir de baktım bir tane pasta. Ben kim gönderdi diye düşünürken bir şarkı duydum “iyiki doğdun, iyi ki doğdun, iyi ki doğdun Ragıp..” Nasıl şaşırdım anlatamam size. Uzayda bile buldular beni. Başladım iki gözüm iki damacana ağlamaya. Böyle hüngür hüngür ağladım. Ne yapayım duygusal çocuğum ben.

Tabi aldım hepsini içeriye başladık eğlenmeye. Müzikler, yemekler, pastalar, kızlar (bu bölümü anlatmayacağım üzgünüm) Vur patlasın çal oynasın eğlendik. Herkesi nasıl da özlemiştim öyle. Sonra bir daha kapı çaldı bir baktım uzaylılar gelmiş. Yine bir duygulandım, ağlamaklı oldum. Çabuk geçti ama pek sevimliler onlarda. Bizimkilerle başta pek anlaşamadılar ama sonraları tonla eğlendik. Bir de kendi güneş sistemlerin yemekler, içeçekler getirmişler hele bir de uranüs tütünü getirmişler ki yaktık nargileleri. Keyifler mükemmel ötesi. Ben ben olalı böyle bir parti görmedim valla.
Sabaha kadar eğlendik tabi sabaha doğru uyuya kalmışım. Uyandığımda bir baktım kimse kalmamış. Her tarafta leş gibi pislik dolu. Temizlemek de bana kaldı ama sorun olmuyor çöplerin hepsini uzaya attığım için burada temizlik çok kolay. Neyse dostlar gelen, gelmeyen, seven, sevmeyen herkese teşekkür ediyorum. Hepinizi gözlerinizden öpüyorum canlarım benim. Şu uzaylılara tavla oynamayı öğrettikten sonra gelmiş olurum büyük ihtimalle (kafaları almıyor hiç.) Görüşürüz canlarım, öpüldünüz. Bir de siz uzaya doğru el sallarsanız ben görürüm =))

6 Aralık 2011 Salı

Ragıp, Bilirkişi Amca ve Polat Alemdar

Selam çok sevgili değerli ve muhterem dostlarım. Bildiğiniz gibi ben hala vatani görevime devam etmekteyim. Günlerimi cephelerde geçirip ağaçlarda uyumaktayım. Nerelere gittiğimi ve neler yaptığımı anlatmayı çok isterim ancak inanın hepsini anlatma gücüm yetmez. Yetse bile roman olarak yazar, best sellerlardan uzunca bir süre inmem aşağıya. Kısacası dünyayı dolaştığımı ve Cauntırdaki 1-1 den tutun da  6-1 e kadar tüm silahları kullandığımı söylemeliyim. Elbette bu süreçte bazı zamanlar rambo vari dolaşıyorum bazen ise James bond gibi davranmam gerekiyor. Kahretsin ki yetenekliyim ve vatanım için ne gerekiyorsa yapıyorum. Elbette günlerim zor geçiyor ama dayanabiliyorum. Hepinizi çok özlüyorum bazen o geri zekalı hüsniyeyi bile özlediğim oluyor tabi çok kısa sürüyor. Askerliğimi bittirdiğim zaman işte o zaman adam olmuş olacağım. Hayatın en önemli derlerini almış bir şekilde bir daha çocukluk yapmıyor olacağım (yani umarım, nasıl diyorlar huylu huyundan vazgeçmiyor pek.)
Tabi bütün bunlar olurken aklım hep sizin yanınızda. Bensiz ne yer ne içersiniz, nerelere gidersiz hep aklımdasınız. Bir taraftan oğuz ve özlemin yaptıkları hiç aklımdan çıkmıyor. Ben onların güvenliği için canımı dişime katıp çalışayım onlar ise gitsin iki tane salak şey yani geri zekalı yani aptal yok yok hakaret etmek istemiyorum ama zevzek demek geliyor içinden en iyisi i.q seviyesi bir çakıl taşından bile az olan iki (off cümle yapısına göre buraya da bir isim veya sıfat koymam gerekiyor ama ne yazarsam yazayım onlara hakaret oluyor) i.q seviyesi bir kum tanesinden bile az olan varlığı eve getirmişler ve benim odamı vermişler. Aklımdan hiç çıkmıyor inanın her gece ağlıyorum. Asker adam ağlamaz demeyin siz bilmezsiniz. Neler neler olur asker ocağında hey gidi hey. Yine gözlerim doldu bak.
Neyse ailemin yaptığı bu hainliği konuşmaya devam etmek istiyorum. Tamam, fevri kararlar vererek onları kızdırmış olabilirim ama benim odam, peynir gemisi kaptanlığı ve diğer her şey onlara verilir mi. İnanın ben hala insaflı davranıyorum yoksa F-16ları evin üzerinden uçurtmasını da bilirim ama yapmıyorum. Neden mi yapmıyorum çünkü ailemin üzülmesini istemiyorum. Yoksa neler neler yaparım. Aslında az uğraşmadım onlarla. Kaç kere onları kelleştirmek için elimden gelen her şeyi yaptım. Çamaşır suyu mu dökmedim o çim kafalarına, zehir mi atmadım ama hep kurtuldular. İnanın başka birisine yapsaydım bırakın saç çıkmasını kafalarında saç kökü bile kalmazdı. En son kibrit suyu döktüm ikisinin kafalarına. Tam bütün saçları kurudu derken bir de baktım onlara öyle iyi baktılar ki tekrardan yeşerdi kafaları.
Durum böyle olunca ben tabi Bilirkişi Amca’ya danışma kararı aldım. Hemen aradım 444 lü “Bilirkişi Amca danışma “ hattının numarasını ertesi güne randevu alacağım güya. Nerede bütün randevular dulmuş 3 yıl boyunca. Tabi gitmem ve onunla konuşmam da gerek. Atladım gittim kapısında yattım günlerce. Bir baktım Polat Alemdar çıkmış. Hemen daldım içeriye “Bilirkişi Amca dedim seninle konuşmam lazım.” Amcanın cevabı çok acıydı bana dedi ki Polat Alemdar bütün randevuları almış. Sürekli onunla konuşuyormuş. E adam devletin mafyası tabi bir şey de yapamıyor. Bilirkişi Amca dedim sen canını sıkma o işi halletse halletse ben hallederim. Hani askerliği komando ötesi bir konumda yaptığım için fena da özgüven var bende anlatamam. Deseler Ragıp git dünyayı ele geçir, en fazla 5 dakika sürer o derece.
Aradım Polat’ın 444 lü “Polat Alemdar Vadi Pizza” numarasını (herhalde gizli çalışıyorlar o yüzden böyle bir isimleri var). Telesekreter çıktı önce bir büyük boy karışık pizza söyledikten sonra anlattım durumu Polat’la görüşmeliyim dedim dinlemedi. Sekretere dedim ki bak ben iskendere bezemem orayı yakar yıkarım. Düşünmatik ipadimin de numarasını verip arasın beni dedim. Bir baktım birkaç Dakika sonra aradı beni. Dedim bu iş telefonda olmaz,  çık karşıma seninle görüşeceklerimiz var.
Tabi eski bir depoda buluştuk. İkimizde yalnız gidecektik. Adam delikanlı şimdi güvenirim onun sözüne. Tabi aynı anda girdik içeriye. Nereden geldiği belli olmayan bir rüzgar (depodayız ne rüzgarı adam vantilatörü ile gelmiş herhalde) esiyordu. Polat’ın kaşe pardösüsü esen rüzgarda dalgalanırken ben yüzüme kamuflaj boyalarını çekmiş, dişlerimin arasına rambo bıçağını koymuştum. Sen benim kim olduğumu biliyor musun diye sordu asıl sen benim kim olduğumu biliyor musun dedim (tam olarak böyle olmamış olabilir tabi.) Bak Polat dedim yani şey Polat abi demişte olabilirim, ikimizde bu ülkenin bekası için çalışıyoruz ve senden bir isteğim olacak. Bilirkişi amca ile görüşmek istiyorum ama bütün randevuları almışsın. Azıcık acı adama ya, onun da bir canı var. Başkalarının da ona ihtiyacı var. Sen ne biçim adamsın, ne kadar adi, bencil, şişko bir pisliksin diye geçirsem de aklımdan bir şey söylemedim tabi. Bir güzellik yap Ragıp kardeşine be valla bak. Karşılığında istediğin bir şey olursa elimiz silah tutar hani bilgin olsun.
Tamam, kardeşim dedi bu akşam git konuş amcayla, selamımı da söyle diyerek karşılık verdi bana. İleride bir gün bir isteğinin olacağını da ekledi tabi. Baş üstüne diyerek ayrıldım orada. Polat Alemdar da o kadar büyük adam değilmiş. Şaka mı yapıyorum ya kurşun işlemezdi valla. Tırstım ama belli etmedim pek.
Neyse akşam olunca atladım gittin Bilirkişi Amca’nın yanına. Polat’ı görmeyince ne kadar da mutlu oldu öyle anlatamam. Bir süre omuzumda ağladı öyle düşünün artık. Neyse sordu bana evladım neyin var diye. Bende bir bir anlattım hüsniyeden başlayıp askere gitmemden sonra o iki zibidinin yerimi almasına kadar hepsini ve ne yapmalıyım diye sordum. Ne yapmak istiyorsun diye sordu bana. Bende ailemi geri kazanmak istiyorum diye cevapladım. O kadar tonton bir amca ki yanakları sıkmak istedim, beyaz sakalları o kadar yakışıyor ki ona anlatamam. Tabi yanaklarını sıkmadım ciddi bir konu konuşuyorduk. O zaman dedi böyle derinlerden gelen bir sesle ki o konuşurken ışıklar kararmaya başladı. Bir yerde herkesin etrafında özel efekt olur mu yahu. Git aileni geri kazanmak için ne yapman gerekiyorsa yap. Kapılarında yat gerekirse, yalvar, yakar. Belki de sen yanlış bir açıdan bakıyorsundur olaylara bir düşün bakalım.
Ben tam amca başka sorularım da vardı diyecekken süren dolu dedi bana. Ama ama derken kapı dışarı attı beni. Eh normaldir dedim kendime Polat’tan kurtulmuş yalnız kalmak istiyor. Sonra atladım gittim eve (hayali adamım niye atla gidiyorsam. Ne kadar saçmayım ben böyle.) Herkes evde oturmuş üzgün. Dedim neyiniz var sizin. Babaannem hastalandı dedi Oğuz ağabeycim benim. Tabi ben durur muyum gittim yanına durumu o kadar kötü değilmiş, iyileşecek dedim ve eve geri döndüm. Anlattım böyle böyle iyileşecek falan diye. Sonra Özlem ablacığımdan uzun bir ”hıııııııııııhhhhhhhh” tribi yedim. Sana küsüz Ragıp dedi bana. Tam kendimi affettirmek istiyorum, eve dönmek istiyorum diyorken daha uzun bir “hııııııııııııııhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh” tribi ile karşılaştım ama ben kararımı vermiştim ve onlara kendimi affettirecektim.
Kapılarında sabahladım. Yemeklerini yaptım, bulaşıkları yıkadım ama Özlem ablamdan sadece uzun “hhhııııııııııhhhhhhhhh” tripleri, Oğuz abimden de beni görmüyor numarasını aldım. Yerleri sildim, yastıklarının altına özür mektupları bıraktım, onlara birlikte geçirdiğimiz güzel anıları anlatan fotoğraf albümleri yaptım ama olmadı. Derken bir gün eve gelmiştim ve evde kimse yoktu. Üst kattan bir ağlama sesi geliyor. Hemen koştum tabi bebek evlatlıkları Rıfık hüngür hüngür ağlıyor. Yufka yüreğim dayanamadı o bebeciği öyle bırakmaya. Aldım kucağıma gazını çıkardım, saçlarını suladım, tuvaletini yaptırdım bir baktım ki gülümsüyor bana. Ne kadar da tatlıymış öyle, her bir yanını mıncıkladım onun. Sonra ayaklarımda salladım ve uyudu. Eve gerçekten bir bebecik gerekiyormuş anladım.
İşte madem herkesi yeniden kazanmaya çalışıyorum gittim Rıfkıcığımın yanına. Şantiye güvenliklerine içeriye girmemi yasaklatmış (adama bak ya güvenlik bile almış. Birkaç ay daha gelmesem adam holding açacakmış resmen.) Neyse ben şantiyenin etrafında volta atarken bir korsanı bizim gemiyi limana yaklaştırırken gördüm. İndi gemiden tabi geldi yanıma. Sen Ragıp olmalısın dedi bana. Rıfkı senden çok bahsetmişti neden içeriye gelmiyorsun. Güvenlikçileri göstererek almıyorlar dedim. Çocuk benimle diyerek içeriye aldı beni sonra yeni peynir gemimize gittik (nasıl süper son moda bir şeymiş öyle, hem de LPG’li az yakıyor. Bu da saçma farkındayım). Dümeni bile tutmama izin verdi. Rıfkı ile barıştırırım sizi “ahoyyy” dedi. Korsan ya adam arada aksan karışıyor tabi. O da dünya tatlısıymış, çok sevdim onu da. Ben ne kadar büyük eşeklik yapmışım öyle. Resmen öküzün önde gideniymişim de haberim yokmuş.
Yeni kardeşlerimizle de barıştıktan sonra ki onlar hiç küsmemişler bana askere geri dönüp istifamı vermek kaldı. Sonra aileme dönüp yeni kardeşlerimle ne kadar güzel anlaştığımı onlara göstermeliyim. Ne dersiniz dostlar beni affederler mi sizce. Lütfen bu garip kardeşinize bir güzellik yapın da yardımcı olun. Bakın her istediğinizi yaparım sizin. Hepinizi çok seviyorum.
Hadi Ragıp Teğmen kaçar…
Not: Bir ara Rıfık ve Rıfat’ın dökülen saçları için Bioksin almam gerektiğini unutmamam lazım. Yeni bir formül deniyorlarmış “ultra mega” lı bir şeyler işte onlardan almalıyım ki hatalarımın telafisi olsun. Acaba gerçekten saç çıkarıyorlar mı, bende sürsem kel kafamda saç biter mi acaba? Neyse ileride olmadı ektiririm ne olacak.