6 Aralık 2011 Salı

Ragıp, Bilirkişi Amca ve Polat Alemdar

Selam çok sevgili değerli ve muhterem dostlarım. Bildiğiniz gibi ben hala vatani görevime devam etmekteyim. Günlerimi cephelerde geçirip ağaçlarda uyumaktayım. Nerelere gittiğimi ve neler yaptığımı anlatmayı çok isterim ancak inanın hepsini anlatma gücüm yetmez. Yetse bile roman olarak yazar, best sellerlardan uzunca bir süre inmem aşağıya. Kısacası dünyayı dolaştığımı ve Cauntırdaki 1-1 den tutun da  6-1 e kadar tüm silahları kullandığımı söylemeliyim. Elbette bu süreçte bazı zamanlar rambo vari dolaşıyorum bazen ise James bond gibi davranmam gerekiyor. Kahretsin ki yetenekliyim ve vatanım için ne gerekiyorsa yapıyorum. Elbette günlerim zor geçiyor ama dayanabiliyorum. Hepinizi çok özlüyorum bazen o geri zekalı hüsniyeyi bile özlediğim oluyor tabi çok kısa sürüyor. Askerliğimi bittirdiğim zaman işte o zaman adam olmuş olacağım. Hayatın en önemli derlerini almış bir şekilde bir daha çocukluk yapmıyor olacağım (yani umarım, nasıl diyorlar huylu huyundan vazgeçmiyor pek.)
Tabi bütün bunlar olurken aklım hep sizin yanınızda. Bensiz ne yer ne içersiniz, nerelere gidersiz hep aklımdasınız. Bir taraftan oğuz ve özlemin yaptıkları hiç aklımdan çıkmıyor. Ben onların güvenliği için canımı dişime katıp çalışayım onlar ise gitsin iki tane salak şey yani geri zekalı yani aptal yok yok hakaret etmek istemiyorum ama zevzek demek geliyor içinden en iyisi i.q seviyesi bir çakıl taşından bile az olan iki (off cümle yapısına göre buraya da bir isim veya sıfat koymam gerekiyor ama ne yazarsam yazayım onlara hakaret oluyor) i.q seviyesi bir kum tanesinden bile az olan varlığı eve getirmişler ve benim odamı vermişler. Aklımdan hiç çıkmıyor inanın her gece ağlıyorum. Asker adam ağlamaz demeyin siz bilmezsiniz. Neler neler olur asker ocağında hey gidi hey. Yine gözlerim doldu bak.
Neyse ailemin yaptığı bu hainliği konuşmaya devam etmek istiyorum. Tamam, fevri kararlar vererek onları kızdırmış olabilirim ama benim odam, peynir gemisi kaptanlığı ve diğer her şey onlara verilir mi. İnanın ben hala insaflı davranıyorum yoksa F-16ları evin üzerinden uçurtmasını da bilirim ama yapmıyorum. Neden mi yapmıyorum çünkü ailemin üzülmesini istemiyorum. Yoksa neler neler yaparım. Aslında az uğraşmadım onlarla. Kaç kere onları kelleştirmek için elimden gelen her şeyi yaptım. Çamaşır suyu mu dökmedim o çim kafalarına, zehir mi atmadım ama hep kurtuldular. İnanın başka birisine yapsaydım bırakın saç çıkmasını kafalarında saç kökü bile kalmazdı. En son kibrit suyu döktüm ikisinin kafalarına. Tam bütün saçları kurudu derken bir de baktım onlara öyle iyi baktılar ki tekrardan yeşerdi kafaları.
Durum böyle olunca ben tabi Bilirkişi Amca’ya danışma kararı aldım. Hemen aradım 444 lü “Bilirkişi Amca danışma “ hattının numarasını ertesi güne randevu alacağım güya. Nerede bütün randevular dulmuş 3 yıl boyunca. Tabi gitmem ve onunla konuşmam da gerek. Atladım gittim kapısında yattım günlerce. Bir baktım Polat Alemdar çıkmış. Hemen daldım içeriye “Bilirkişi Amca dedim seninle konuşmam lazım.” Amcanın cevabı çok acıydı bana dedi ki Polat Alemdar bütün randevuları almış. Sürekli onunla konuşuyormuş. E adam devletin mafyası tabi bir şey de yapamıyor. Bilirkişi Amca dedim sen canını sıkma o işi halletse halletse ben hallederim. Hani askerliği komando ötesi bir konumda yaptığım için fena da özgüven var bende anlatamam. Deseler Ragıp git dünyayı ele geçir, en fazla 5 dakika sürer o derece.
Aradım Polat’ın 444 lü “Polat Alemdar Vadi Pizza” numarasını (herhalde gizli çalışıyorlar o yüzden böyle bir isimleri var). Telesekreter çıktı önce bir büyük boy karışık pizza söyledikten sonra anlattım durumu Polat’la görüşmeliyim dedim dinlemedi. Sekretere dedim ki bak ben iskendere bezemem orayı yakar yıkarım. Düşünmatik ipadimin de numarasını verip arasın beni dedim. Bir baktım birkaç Dakika sonra aradı beni. Dedim bu iş telefonda olmaz,  çık karşıma seninle görüşeceklerimiz var.
Tabi eski bir depoda buluştuk. İkimizde yalnız gidecektik. Adam delikanlı şimdi güvenirim onun sözüne. Tabi aynı anda girdik içeriye. Nereden geldiği belli olmayan bir rüzgar (depodayız ne rüzgarı adam vantilatörü ile gelmiş herhalde) esiyordu. Polat’ın kaşe pardösüsü esen rüzgarda dalgalanırken ben yüzüme kamuflaj boyalarını çekmiş, dişlerimin arasına rambo bıçağını koymuştum. Sen benim kim olduğumu biliyor musun diye sordu asıl sen benim kim olduğumu biliyor musun dedim (tam olarak böyle olmamış olabilir tabi.) Bak Polat dedim yani şey Polat abi demişte olabilirim, ikimizde bu ülkenin bekası için çalışıyoruz ve senden bir isteğim olacak. Bilirkişi amca ile görüşmek istiyorum ama bütün randevuları almışsın. Azıcık acı adama ya, onun da bir canı var. Başkalarının da ona ihtiyacı var. Sen ne biçim adamsın, ne kadar adi, bencil, şişko bir pisliksin diye geçirsem de aklımdan bir şey söylemedim tabi. Bir güzellik yap Ragıp kardeşine be valla bak. Karşılığında istediğin bir şey olursa elimiz silah tutar hani bilgin olsun.
Tamam, kardeşim dedi bu akşam git konuş amcayla, selamımı da söyle diyerek karşılık verdi bana. İleride bir gün bir isteğinin olacağını da ekledi tabi. Baş üstüne diyerek ayrıldım orada. Polat Alemdar da o kadar büyük adam değilmiş. Şaka mı yapıyorum ya kurşun işlemezdi valla. Tırstım ama belli etmedim pek.
Neyse akşam olunca atladım gittin Bilirkişi Amca’nın yanına. Polat’ı görmeyince ne kadar da mutlu oldu öyle anlatamam. Bir süre omuzumda ağladı öyle düşünün artık. Neyse sordu bana evladım neyin var diye. Bende bir bir anlattım hüsniyeden başlayıp askere gitmemden sonra o iki zibidinin yerimi almasına kadar hepsini ve ne yapmalıyım diye sordum. Ne yapmak istiyorsun diye sordu bana. Bende ailemi geri kazanmak istiyorum diye cevapladım. O kadar tonton bir amca ki yanakları sıkmak istedim, beyaz sakalları o kadar yakışıyor ki ona anlatamam. Tabi yanaklarını sıkmadım ciddi bir konu konuşuyorduk. O zaman dedi böyle derinlerden gelen bir sesle ki o konuşurken ışıklar kararmaya başladı. Bir yerde herkesin etrafında özel efekt olur mu yahu. Git aileni geri kazanmak için ne yapman gerekiyorsa yap. Kapılarında yat gerekirse, yalvar, yakar. Belki de sen yanlış bir açıdan bakıyorsundur olaylara bir düşün bakalım.
Ben tam amca başka sorularım da vardı diyecekken süren dolu dedi bana. Ama ama derken kapı dışarı attı beni. Eh normaldir dedim kendime Polat’tan kurtulmuş yalnız kalmak istiyor. Sonra atladım gittim eve (hayali adamım niye atla gidiyorsam. Ne kadar saçmayım ben böyle.) Herkes evde oturmuş üzgün. Dedim neyiniz var sizin. Babaannem hastalandı dedi Oğuz ağabeycim benim. Tabi ben durur muyum gittim yanına durumu o kadar kötü değilmiş, iyileşecek dedim ve eve geri döndüm. Anlattım böyle böyle iyileşecek falan diye. Sonra Özlem ablacığımdan uzun bir ”hıııııııııııhhhhhhhh” tribi yedim. Sana küsüz Ragıp dedi bana. Tam kendimi affettirmek istiyorum, eve dönmek istiyorum diyorken daha uzun bir “hııııııııııııııhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh” tribi ile karşılaştım ama ben kararımı vermiştim ve onlara kendimi affettirecektim.
Kapılarında sabahladım. Yemeklerini yaptım, bulaşıkları yıkadım ama Özlem ablamdan sadece uzun “hhhııııııııııhhhhhhhhh” tripleri, Oğuz abimden de beni görmüyor numarasını aldım. Yerleri sildim, yastıklarının altına özür mektupları bıraktım, onlara birlikte geçirdiğimiz güzel anıları anlatan fotoğraf albümleri yaptım ama olmadı. Derken bir gün eve gelmiştim ve evde kimse yoktu. Üst kattan bir ağlama sesi geliyor. Hemen koştum tabi bebek evlatlıkları Rıfık hüngür hüngür ağlıyor. Yufka yüreğim dayanamadı o bebeciği öyle bırakmaya. Aldım kucağıma gazını çıkardım, saçlarını suladım, tuvaletini yaptırdım bir baktım ki gülümsüyor bana. Ne kadar da tatlıymış öyle, her bir yanını mıncıkladım onun. Sonra ayaklarımda salladım ve uyudu. Eve gerçekten bir bebecik gerekiyormuş anladım.
İşte madem herkesi yeniden kazanmaya çalışıyorum gittim Rıfkıcığımın yanına. Şantiye güvenliklerine içeriye girmemi yasaklatmış (adama bak ya güvenlik bile almış. Birkaç ay daha gelmesem adam holding açacakmış resmen.) Neyse ben şantiyenin etrafında volta atarken bir korsanı bizim gemiyi limana yaklaştırırken gördüm. İndi gemiden tabi geldi yanıma. Sen Ragıp olmalısın dedi bana. Rıfkı senden çok bahsetmişti neden içeriye gelmiyorsun. Güvenlikçileri göstererek almıyorlar dedim. Çocuk benimle diyerek içeriye aldı beni sonra yeni peynir gemimize gittik (nasıl süper son moda bir şeymiş öyle, hem de LPG’li az yakıyor. Bu da saçma farkındayım). Dümeni bile tutmama izin verdi. Rıfkı ile barıştırırım sizi “ahoyyy” dedi. Korsan ya adam arada aksan karışıyor tabi. O da dünya tatlısıymış, çok sevdim onu da. Ben ne kadar büyük eşeklik yapmışım öyle. Resmen öküzün önde gideniymişim de haberim yokmuş.
Yeni kardeşlerimizle de barıştıktan sonra ki onlar hiç küsmemişler bana askere geri dönüp istifamı vermek kaldı. Sonra aileme dönüp yeni kardeşlerimle ne kadar güzel anlaştığımı onlara göstermeliyim. Ne dersiniz dostlar beni affederler mi sizce. Lütfen bu garip kardeşinize bir güzellik yapın da yardımcı olun. Bakın her istediğinizi yaparım sizin. Hepinizi çok seviyorum.
Hadi Ragıp Teğmen kaçar…
Not: Bir ara Rıfık ve Rıfat’ın dökülen saçları için Bioksin almam gerektiğini unutmamam lazım. Yeni bir formül deniyorlarmış “ultra mega” lı bir şeyler işte onlardan almalıyım ki hatalarımın telafisi olsun. Acaba gerçekten saç çıkarıyorlar mı, bende sürsem kel kafamda saç biter mi acaba? Neyse ileride olmadı ektiririm ne olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder