6 Aralık 2011 Salı

Ragıp, Bilirkişi Amca ve Polat Alemdar

Selam çok sevgili değerli ve muhterem dostlarım. Bildiğiniz gibi ben hala vatani görevime devam etmekteyim. Günlerimi cephelerde geçirip ağaçlarda uyumaktayım. Nerelere gittiğimi ve neler yaptığımı anlatmayı çok isterim ancak inanın hepsini anlatma gücüm yetmez. Yetse bile roman olarak yazar, best sellerlardan uzunca bir süre inmem aşağıya. Kısacası dünyayı dolaştığımı ve Cauntırdaki 1-1 den tutun da  6-1 e kadar tüm silahları kullandığımı söylemeliyim. Elbette bu süreçte bazı zamanlar rambo vari dolaşıyorum bazen ise James bond gibi davranmam gerekiyor. Kahretsin ki yetenekliyim ve vatanım için ne gerekiyorsa yapıyorum. Elbette günlerim zor geçiyor ama dayanabiliyorum. Hepinizi çok özlüyorum bazen o geri zekalı hüsniyeyi bile özlediğim oluyor tabi çok kısa sürüyor. Askerliğimi bittirdiğim zaman işte o zaman adam olmuş olacağım. Hayatın en önemli derlerini almış bir şekilde bir daha çocukluk yapmıyor olacağım (yani umarım, nasıl diyorlar huylu huyundan vazgeçmiyor pek.)
Tabi bütün bunlar olurken aklım hep sizin yanınızda. Bensiz ne yer ne içersiniz, nerelere gidersiz hep aklımdasınız. Bir taraftan oğuz ve özlemin yaptıkları hiç aklımdan çıkmıyor. Ben onların güvenliği için canımı dişime katıp çalışayım onlar ise gitsin iki tane salak şey yani geri zekalı yani aptal yok yok hakaret etmek istemiyorum ama zevzek demek geliyor içinden en iyisi i.q seviyesi bir çakıl taşından bile az olan iki (off cümle yapısına göre buraya da bir isim veya sıfat koymam gerekiyor ama ne yazarsam yazayım onlara hakaret oluyor) i.q seviyesi bir kum tanesinden bile az olan varlığı eve getirmişler ve benim odamı vermişler. Aklımdan hiç çıkmıyor inanın her gece ağlıyorum. Asker adam ağlamaz demeyin siz bilmezsiniz. Neler neler olur asker ocağında hey gidi hey. Yine gözlerim doldu bak.
Neyse ailemin yaptığı bu hainliği konuşmaya devam etmek istiyorum. Tamam, fevri kararlar vererek onları kızdırmış olabilirim ama benim odam, peynir gemisi kaptanlığı ve diğer her şey onlara verilir mi. İnanın ben hala insaflı davranıyorum yoksa F-16ları evin üzerinden uçurtmasını da bilirim ama yapmıyorum. Neden mi yapmıyorum çünkü ailemin üzülmesini istemiyorum. Yoksa neler neler yaparım. Aslında az uğraşmadım onlarla. Kaç kere onları kelleştirmek için elimden gelen her şeyi yaptım. Çamaşır suyu mu dökmedim o çim kafalarına, zehir mi atmadım ama hep kurtuldular. İnanın başka birisine yapsaydım bırakın saç çıkmasını kafalarında saç kökü bile kalmazdı. En son kibrit suyu döktüm ikisinin kafalarına. Tam bütün saçları kurudu derken bir de baktım onlara öyle iyi baktılar ki tekrardan yeşerdi kafaları.
Durum böyle olunca ben tabi Bilirkişi Amca’ya danışma kararı aldım. Hemen aradım 444 lü “Bilirkişi Amca danışma “ hattının numarasını ertesi güne randevu alacağım güya. Nerede bütün randevular dulmuş 3 yıl boyunca. Tabi gitmem ve onunla konuşmam da gerek. Atladım gittim kapısında yattım günlerce. Bir baktım Polat Alemdar çıkmış. Hemen daldım içeriye “Bilirkişi Amca dedim seninle konuşmam lazım.” Amcanın cevabı çok acıydı bana dedi ki Polat Alemdar bütün randevuları almış. Sürekli onunla konuşuyormuş. E adam devletin mafyası tabi bir şey de yapamıyor. Bilirkişi Amca dedim sen canını sıkma o işi halletse halletse ben hallederim. Hani askerliği komando ötesi bir konumda yaptığım için fena da özgüven var bende anlatamam. Deseler Ragıp git dünyayı ele geçir, en fazla 5 dakika sürer o derece.
Aradım Polat’ın 444 lü “Polat Alemdar Vadi Pizza” numarasını (herhalde gizli çalışıyorlar o yüzden böyle bir isimleri var). Telesekreter çıktı önce bir büyük boy karışık pizza söyledikten sonra anlattım durumu Polat’la görüşmeliyim dedim dinlemedi. Sekretere dedim ki bak ben iskendere bezemem orayı yakar yıkarım. Düşünmatik ipadimin de numarasını verip arasın beni dedim. Bir baktım birkaç Dakika sonra aradı beni. Dedim bu iş telefonda olmaz,  çık karşıma seninle görüşeceklerimiz var.
Tabi eski bir depoda buluştuk. İkimizde yalnız gidecektik. Adam delikanlı şimdi güvenirim onun sözüne. Tabi aynı anda girdik içeriye. Nereden geldiği belli olmayan bir rüzgar (depodayız ne rüzgarı adam vantilatörü ile gelmiş herhalde) esiyordu. Polat’ın kaşe pardösüsü esen rüzgarda dalgalanırken ben yüzüme kamuflaj boyalarını çekmiş, dişlerimin arasına rambo bıçağını koymuştum. Sen benim kim olduğumu biliyor musun diye sordu asıl sen benim kim olduğumu biliyor musun dedim (tam olarak böyle olmamış olabilir tabi.) Bak Polat dedim yani şey Polat abi demişte olabilirim, ikimizde bu ülkenin bekası için çalışıyoruz ve senden bir isteğim olacak. Bilirkişi amca ile görüşmek istiyorum ama bütün randevuları almışsın. Azıcık acı adama ya, onun da bir canı var. Başkalarının da ona ihtiyacı var. Sen ne biçim adamsın, ne kadar adi, bencil, şişko bir pisliksin diye geçirsem de aklımdan bir şey söylemedim tabi. Bir güzellik yap Ragıp kardeşine be valla bak. Karşılığında istediğin bir şey olursa elimiz silah tutar hani bilgin olsun.
Tamam, kardeşim dedi bu akşam git konuş amcayla, selamımı da söyle diyerek karşılık verdi bana. İleride bir gün bir isteğinin olacağını da ekledi tabi. Baş üstüne diyerek ayrıldım orada. Polat Alemdar da o kadar büyük adam değilmiş. Şaka mı yapıyorum ya kurşun işlemezdi valla. Tırstım ama belli etmedim pek.
Neyse akşam olunca atladım gittin Bilirkişi Amca’nın yanına. Polat’ı görmeyince ne kadar da mutlu oldu öyle anlatamam. Bir süre omuzumda ağladı öyle düşünün artık. Neyse sordu bana evladım neyin var diye. Bende bir bir anlattım hüsniyeden başlayıp askere gitmemden sonra o iki zibidinin yerimi almasına kadar hepsini ve ne yapmalıyım diye sordum. Ne yapmak istiyorsun diye sordu bana. Bende ailemi geri kazanmak istiyorum diye cevapladım. O kadar tonton bir amca ki yanakları sıkmak istedim, beyaz sakalları o kadar yakışıyor ki ona anlatamam. Tabi yanaklarını sıkmadım ciddi bir konu konuşuyorduk. O zaman dedi böyle derinlerden gelen bir sesle ki o konuşurken ışıklar kararmaya başladı. Bir yerde herkesin etrafında özel efekt olur mu yahu. Git aileni geri kazanmak için ne yapman gerekiyorsa yap. Kapılarında yat gerekirse, yalvar, yakar. Belki de sen yanlış bir açıdan bakıyorsundur olaylara bir düşün bakalım.
Ben tam amca başka sorularım da vardı diyecekken süren dolu dedi bana. Ama ama derken kapı dışarı attı beni. Eh normaldir dedim kendime Polat’tan kurtulmuş yalnız kalmak istiyor. Sonra atladım gittim eve (hayali adamım niye atla gidiyorsam. Ne kadar saçmayım ben böyle.) Herkes evde oturmuş üzgün. Dedim neyiniz var sizin. Babaannem hastalandı dedi Oğuz ağabeycim benim. Tabi ben durur muyum gittim yanına durumu o kadar kötü değilmiş, iyileşecek dedim ve eve geri döndüm. Anlattım böyle böyle iyileşecek falan diye. Sonra Özlem ablacığımdan uzun bir ”hıııııııııııhhhhhhhh” tribi yedim. Sana küsüz Ragıp dedi bana. Tam kendimi affettirmek istiyorum, eve dönmek istiyorum diyorken daha uzun bir “hııııııııııııııhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh” tribi ile karşılaştım ama ben kararımı vermiştim ve onlara kendimi affettirecektim.
Kapılarında sabahladım. Yemeklerini yaptım, bulaşıkları yıkadım ama Özlem ablamdan sadece uzun “hhhııııııııııhhhhhhhhh” tripleri, Oğuz abimden de beni görmüyor numarasını aldım. Yerleri sildim, yastıklarının altına özür mektupları bıraktım, onlara birlikte geçirdiğimiz güzel anıları anlatan fotoğraf albümleri yaptım ama olmadı. Derken bir gün eve gelmiştim ve evde kimse yoktu. Üst kattan bir ağlama sesi geliyor. Hemen koştum tabi bebek evlatlıkları Rıfık hüngür hüngür ağlıyor. Yufka yüreğim dayanamadı o bebeciği öyle bırakmaya. Aldım kucağıma gazını çıkardım, saçlarını suladım, tuvaletini yaptırdım bir baktım ki gülümsüyor bana. Ne kadar da tatlıymış öyle, her bir yanını mıncıkladım onun. Sonra ayaklarımda salladım ve uyudu. Eve gerçekten bir bebecik gerekiyormuş anladım.
İşte madem herkesi yeniden kazanmaya çalışıyorum gittim Rıfkıcığımın yanına. Şantiye güvenliklerine içeriye girmemi yasaklatmış (adama bak ya güvenlik bile almış. Birkaç ay daha gelmesem adam holding açacakmış resmen.) Neyse ben şantiyenin etrafında volta atarken bir korsanı bizim gemiyi limana yaklaştırırken gördüm. İndi gemiden tabi geldi yanıma. Sen Ragıp olmalısın dedi bana. Rıfkı senden çok bahsetmişti neden içeriye gelmiyorsun. Güvenlikçileri göstererek almıyorlar dedim. Çocuk benimle diyerek içeriye aldı beni sonra yeni peynir gemimize gittik (nasıl süper son moda bir şeymiş öyle, hem de LPG’li az yakıyor. Bu da saçma farkındayım). Dümeni bile tutmama izin verdi. Rıfkı ile barıştırırım sizi “ahoyyy” dedi. Korsan ya adam arada aksan karışıyor tabi. O da dünya tatlısıymış, çok sevdim onu da. Ben ne kadar büyük eşeklik yapmışım öyle. Resmen öküzün önde gideniymişim de haberim yokmuş.
Yeni kardeşlerimizle de barıştıktan sonra ki onlar hiç küsmemişler bana askere geri dönüp istifamı vermek kaldı. Sonra aileme dönüp yeni kardeşlerimle ne kadar güzel anlaştığımı onlara göstermeliyim. Ne dersiniz dostlar beni affederler mi sizce. Lütfen bu garip kardeşinize bir güzellik yapın da yardımcı olun. Bakın her istediğinizi yaparım sizin. Hepinizi çok seviyorum.
Hadi Ragıp Teğmen kaçar…
Not: Bir ara Rıfık ve Rıfat’ın dökülen saçları için Bioksin almam gerektiğini unutmamam lazım. Yeni bir formül deniyorlarmış “ultra mega” lı bir şeyler işte onlardan almalıyım ki hatalarımın telafisi olsun. Acaba gerçekten saç çıkarıyorlar mı, bende sürsem kel kafamda saç biter mi acaba? Neyse ileride olmadı ektiririm ne olacak.

5 Kasım 2011 Cumartesi

İntikamım acı olacak...

Selam dostlar, merhaba hepinize. İnanın çok özledim sizi. Sizi ne kadar özlediğimi anlatamam. Umarım mükemmel iyisinizdir. Ben ise bildiğiniz gibi. Askerdeyim, subay oldum. İyi de para kazanıyorum. İşte her gün görevdeyim. Ne kadar hayali düşmanımız olduğunu söyleseler inanmazdım valla. Mozambikle bile bir düşmanlığımız var. Geçenlerde orada çatışmaya girdim Allahtan kamuflaj giydim de tanımadılar beni. Yoksa seviyorum o ülkeyi şimdi vizelerimi kaldırmalarını istemem hiç.

Size biraz zamanın nasıl geçtiğini anlatayım burada. Malum ilk bir ay acemilikti. Sürün, yuvarlar ateş et, silah kullan, ipe tırman gibi şeylerle geçti. O kadar yoğun çalıştım ki 1 ayda tam 7 kilo verdim. İsteyenler olursa zayıflama formülümü verebilirim. Şimdi bizim belirli başlı hayali düşmanlarımız var. Yunanistan, Güney Kıbrıs, bütün Avrupa, Amerika, İsrail, İsrail lobisi -evet farklı onlar- Ermenistan, içimizdeki ermeniler, Araplarla da gergin aramız, güvenemiyoruz, Dışarıdaki Ermeniler derken 4 bir yanımız hayali düşmanlarla çevrili. Mesela yakın zamanda İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrısla sürekli çatışmadayız. Yunanlılar komik adamlar, Kıbrıslıların hayali askeri bile yok. İsrail desen çok şerefsizler, bizi kendi içimizden çökertmeye çalışıyorlar. Ancak ben onlara izin mi verdim elbette hayır. Canımızı dişimize katarak savaştık cephede. İyi ki zamanında o kadar counter oynamışım, bütün taktikleri biliyorum. Elime 4-3 ü ve 8-2 yi verdiler mi karşıma kim gelirse gelsin hepsi head shot valla. Hemen hemen komando kıvamında olduğum için yemekler pek bir kötü. Tabiatta ne varsa onu yiyorum. Kaplumbağa çorbasından tutun, salyangoz yahnisi ve solucan ızgaraya kadar hepsini yedim.

Bazen çarşı iznim bile olmuyordu. Olacağı zaman zaten komutanla kavga ediyordum o da iptal ediliyor hep. Ancak kafamı dağıtabiliyordum bu sayede. O ... hüsniyenin yaptıklarını başka nasıl unutabilirdim ki zaten. Acım dinmiş değil, hala içim sızlıyor. Kimseye güvenemiyorum. Bunlara bir de sürekli seyahat etmemi ekleyin bir de sürekli cephede olmamı ne kadar kötü dönemde olduğumu anlayabilirsiniz. Ancak öyle bir şey oldu ki cepheye gidip adrianı öldürülmüş rambo gibi -galiba filmleri karıştırdım- dört bir yanıma saldırmak istiyorum. Tam bir fırsat bulmuş ailemin, dostlarımın sıcak kollarına koşayım demişken öyle bir şey gördüm ki kendimi kaybettim. Ben ülkem için canımı dişime takarak savaşırken benim sevgili! ailem beni hemen silmiş. Resmen gitmemi bekliyorlarmış. Ragıp ölse duasına mı çıkmışlar anlamadım bir türlü. Beni silmelerini bırakın yerime iki tane zevzek mi zevzek, sümsük mü sümsük iki tane yeni hayali arkadaş almışlar. İstedikleri kadar kızgın olsunlar bana bu asker adama yapılmazdı. Şimdi iki tane yeni ezeli ve ebedi düşmanım oldu. Aldığım eğitimler sayesinde ikisini de kurşun manyağı yapabilirim. Ülkemin düşmanı benim düşmanım, benim düşmanım ülkemin düşmanıdır.

Yapılır mı bana ya. Ben soğuk, yalnız geceler boyunca başımı yaslayacak bir omuz arayıp ak47ime yaslamanın acısını çekerken onlar evde okey partileri düzenlesinler efendim sonra hamakta beraber sallansınlar. Çatıdaki odayı bile onlara vermişler, benim odam, benim odam orası. Başkasının değil benim odam, orası benim evim, onlarda benim ailem. Nasıl kaybettiysek geri almasını da biliriz. Önce o ikisini imha etmeliyim. İşin kötü tarafı inanılmaz şanslılar. Saçları çıkmasın diye kafalarına kezzap döktüm yine çıktı. Seri katil gönderdim bir dünya para bayılıp saçlarını kökünden kessin diye onu yakaladıkları. Eve özel bir bomba tesisatı kurayım da görsünler günlerini, parçaları bile kalmayacak. Tabi bir de Rıfkının yaptıkları var.  Ortağım dedim, dostum dedim, kardeşim dedim, ne para istedim ne de pul ama o benim yerime hemen birisini almış. Hem de benim çok istememe rağmen bir türlü vermediği peynir gemisi kaptanlığını ona vermiş. Neymiş efendim korsanmış, dürüstmüş, delikanlıymış falan. Yerim onun korsanlığını ben. O korsansa ben de komandoyum. Tek lafımla f16ları geçiririm tepelerinden. Çok kırdınız ve kızdırdınız beni.
Zaten Steve Jobs ölmüş Apple düşünmatik ipadimi geri istiyor. Bir taraftan da onlarla uğraşıyorum. Asla vermem onu gerekirse çok gizli bir yere saklarım asla bulamazlar. Hayır Steveciğimle ileride yapacağımız işlerde güme gitti. Yeni yönetim düşünmatik ipad düşünmüyormuş da efendim hayali arkadaşları umursamıyormuş. Onları da basacağım bir gün. Yakacağım apple binasını. Çok kızgınım. Bu gün yine sümüklü böcek kavurma var zaten. Offf.. offfff….

İntikamımın büyüklüğünüzü gördüğünüzde uykularınız kaçacak. Her gece gördüğünüz kabuslarda sadece benim yüzüm olacak. MUHAHAHAHAHAHAHAHAHA......

30 Ağustos 2011 Salı

Ragıpın gariplikleri.

Öncelikle o kadar kıskançtır ki kendisi insanı deli eder. Yastıklarımızı onlara sarılıyoruz diye kıskandığını ve kaç defa çalmaya çalıştığını bilmeniz gerek.
Diğer bir yandan son derece dik kafalıdır. Her ne kadar gençliğine bağlasa da bile bile çok büyük hatalar yapabilir.
Takıntılı bir çocuktur. Bir şeye taktımı bir daha asla onun fikrini değiştiremezsiniz. Dünyanın düz olduğunu söylüyorsa eğer bu fikir asla değişmez.
Tuvalete gittikten sonra mutlaka banyonun ışığını ve lavabonun musluğunu açık bırakır. Bir türlü öğretemedik ona.
İnanılmaz dağınıktır. Eşyaları evin dört bir yanına saçılmış durmaktadır. Onları toplamak yerine bizim No Fear’larımızı giyip onları da kaybedebilmektedir.
Ayrıca inanılmaz ispiyoncudur. Gizli bir iş çevir hemen bütün Türkiye öğrenir onu. Ağzında bakla ıslanmaz.
Bütün Fenerbahçe maçlarını stadın üstündeki lambanın üzerinden izler. Ragıp’ın maçlara olan müdahaleleri şimdilerde şike soruşturmasında incelenmektedir.
Kendisi tam anlamıyla fanatik bir Counter Strike tutkunudur. Bize evde sürekli olarak turnuva yapalım baskısının yanında gizlice yarışmalara katılmaktadır.
Kendisinin anarşist olduğunu iddia etse de bunun tam tersi oldukça evcildir. Kapitalizmin devamlılığı için çalışır.
Bazen evden çıkarken kapıyı dışarıdan kilitleyecek kadar zekidir. Evdekiler ne yapacak hiç umursamaz. Aklına bile gelmez hatta.
Evde karşılaştığımız bütün abuk sabukların, buzdolabına koyulan ayakkabının sebebi kendisidir. O kadar uyarmamıza rağmen derin dondurucudan çıkan Alex imzalı futbol topunu gördükten sonra onu kendi haline bırakmışızdır. Aklınca o topu sonsuza kadar saklayacaktı.
Kendisi dünyanın en absürd ülkelerine gidip, facebook'a @zimbabwe, @uranüs gibi şeyler yazmaya bayılır.
Gösteriş meraklısıdır, her kuşun etinin yenmediği gibi ragıp'ın etini görebilen henüz daha var olmamıştır.
Kolay ikna eder, kandırır. Çok ünlü insanlarla çalışmıştır, Steve Jobs, Marc Portnoy gibi. Her ne kadar beyin yıkamayı öğrendiğini düşünsekte hepimizin içinde bir Ragıp yatar öyle değil mi?
Aşk adamıdır. Uğraşır, çabalar, sever, elde eder ve terk edilir. Bu çizgide daha ne kadar barınabilir biz de bilemiyoruz açıkçası.
Dağınıktır ama çok temizdir. Odayı dağıtırsınız bir bakmışsınız "anne" gibi hemen toplayıvermiş. Şaşırtıcıdır ama yapar.
 Duygusaldır da, görünmeyen göz yaşları tam olarak ondan akar. Hani kalbinizde hissedersiniz ya, için için ağlamak. İçinize ağlayan Ragıp'tır aslında yani şey tam olarak ağladı denilemez kaçırmış da olabilir tam bilemiyoruz orasını. Tuzludan ziyade asitlidir biraz evet o yüzdendir kalbinizin yanması.
Son derece inatçıdır dediği dediktir. En son tartışmada beyaz bir pantolonun aslında siyah bir gömlek olduğunu öne sürmüştü. Gerçi bir yerde haklıydı da, şaşı bak şaşırda kalakalmış gözleriyle siyah gömleği görüyormuş o zaman. Neyse ehem.
İlişki konusunda oldukça test edicidir, hemen başlar kafaya taş atmalar sonracığıma çelme takmalar oyunlar oynamalar.
Efendim malumun ragıp bizden habersiz askere gidince ona çok kızdık. hatta öyle ki onun bloguna onu eleştiren yazı yazmaya karar verdik. öylemi ismini bile küçük harfle yazdık. elbette büyük bir boşluk içinde bulduk kendimizi. Sonra o boşluğu doldurmak için ne yapalım derken bir gün Özlem bir cami avlusunda küçük bir yavrucak buldu. Ailesi terk etmiş onu ama nasıl sevimli. Daha 29 günlük olduğu için eve götürdü ve böylece Rıfık hayatımıza girmiş oldu. Tüm sevgimizi verdik ona. Birde Rıfat girdi hayatımıza. Onun hikayesi çok ilginç. Kendisi korsan hani karayiplerde gemi kaçıranlar var ya onlardan işti. Gerçek bir korsan o. Bir gün Rıfkının peynir gemilerinden birini çalarken yakalandı ve ceza olarak güverte temizlemeye başladı. Delikanlı çocuktur Rıfat bir gün gemisi alabora olmuş. Rıfkının da kaptana ihtiyacı var o sıralar kendisi çok fena hastalanmış. Hemen çıktı ortaya Rıfat bıyıklarını burarak. O zamandan sonra Rıfkının yeni kankası ve bizim yeni dostumuz oldu. Onu da seviyoruz

Yerin dolmaz mı sandın ragıp efendi. çok yanıldın ama... 

14 Temmuz 2011 Perşembe

elveda muhlise hoşgeldin askerlik

Selamlar dostlarım. Bir süredir yazamadım, çok karışık hayatım. Sürekli intiharı düşlüyorum. O kadar kötü şeyler oldu ki anlatsam inanmazsınız. İçim yanıyor dostlar, bir büyüğe dökmek istiyorum içimi. Sigaraya başlamama ramak kaldı ama hayali olmamdan yırtıyorum. Biliyorsunuz en son muhliseyi ailemle tanıştırmıştım. Birkaç yerde de bilmemesi gereken şeyler söylemişti. Bende bir soru işareti oldu tabi bunlar. Çok belli etmeden araştırmaya başladım. Baktım bir şey bulamıyorum falcıları gittim. Hemen hemen hepsinin söyledikleri aynıydı “bu kız senden çok büyük bir şeyler saklıyor.” Ancak başka bir ipucu bulamadım ta ki düne kadar.
Ben yine çiçeklerimi almış evimize gitmiştim. Evet, ayrı eve çıktık onunla. Evet, aileden izin almadım ama konu bunlar değil inanın. Ona süpriz yapmak için kapıyı sessizce açtım. Ayakkabılarımı çıkarıp sessizce içeriye doğru yürüdüm. Amacım çiçeği verdiğimde içine attığım yüzüğü görmesiydi. Evet, ona söz yüzüğü verecektim. Evet, onunla evlenmek istiyorum. Salona girdiğimde orada kimseyi göremedim. Her halde yatak odamızdadır dedim (lütfen bu bölümü fazla kurcalamayın.) Yine aynı sessizlikle yatak odasına doğru gittim. Kapı aralıktı ve içeriden sesler geliyordu. Ne olduğuna bakmak için biraz daha yaklaştım. Baktım ki telefonla konuşuyor yüksek sesli ve ben de biraz dinlemeye karar verdim. Her şey burada koptu zaten. Size aklımda kalanları anlatayım “evet abi. Ragıp tamamen elime düştü, ne istersem yapacak modda. Ondan intikamını o kadar acı alacağım ki bana yaptıkları az kalacak. Bir zamanlar bir köşede unuttuğu Hüsniye olduğumu öğrendiğinde o cehennemi yaşatacağım çaki abi. Sen merak etme sana gerek olmayacak ama bir şey olursa elbette ararım seni.” İşte bu an yıkıldığım andı. O kadar fazla sevdiğim kız aslında balon rüstemi bile geçen azılı düşmanımdı. Yaşadığımız her şey yalandı. Ne yapacağımı bilemedim. Önce onun telefonunu bitirmesini bekledim. Bana düşünme fırsatı versin diye.
Artık onun oyununu bozma vakti gelmişti. Canım ne kadar yanarsa yansın onun da canını yakacaktım. Kapıyı sert bir biçimde açtım. Öyle ki duvara hızlıca çarptı ve yüksek bir ses çıkardı. Telefonu yeni kapatmış olan Muhlise yok hüsniye yerinden zıpladı. Gözlerime baktığı sırada alevleri görmüş olmalı ki bir anda bembeyaz oldu yüzü. “bana her şeyi anlat” dedim emreder bir tonda ve başladı anlatmaya. Güya beni o kadar seviyormuş ki onu terk ettiğimde üzüntüsünden mahvolmuş ve beni başka bir kimlikle tekrardan ele geçirmeye çalışmış. Bunun için sayısız estetik ameliyat olmuş en iyi doktorlar tarafından. Böyle bir olay var mı ya. Hemen kovdum tabi onu. Öldürme isteğim o kadar fazlaydı ki gitmesi onun için en iyisiydi. Yoksa sökülmüş kalbini avuçlarıma alıp yukarıya doğru kaldırmamın görüntüsü hep gözlerimin önündeydi.
Canım o kadar yandı ki bir şeyler yapmam gerekiyordu. Kimseye haber vermeden üniversitelerimde ki kayıtları dondurdum. Üniversiteye gitmek istemiyordum. Şu anda beni disipline edebilecek. Acımı unutmamı sağlayacak tek bir kurum vardı o da askerlikti. Ben de askere gitmeye karar verdim. Hem aradan da çıkardı. Oradan atladım gittim Beykoz askerlik şubesine. Cep telefonumu kapattım, sıraya girdim herkes gibi. Sonra içerideki memura anlattım durumumu. Yaşım tutmuyordu, mevzuatta benimle ilgili bir madde bile yoktu. Hayali hiçbir arkadaş askere gitmemiş miydi sanki. Komutanın yanına çıktım oradan. İkna edemedim onları gerçek olduğuma.
Onlar ikna olmayınca gerçek olduğuma dair bir rapor almam gerekti ve atladım gittim GATAya.  Bir sürü teste girdim. Beyin bilmemnesinden, elektro manyetik bilmemnelere kadar makinelerden geçtim. Ve aldım raporu. Beykoz’dan almışım dersimi bu sefer Maslaktaki askeriyeye gittim. Hemen komutanı sordum, yanına çıkarmadılar beni. Gittim bir binbaşıya anlattım durumumu o beni yolladı bir albaya. Albaya anlattım yolladı beni yarbaya. Yarbaya anlattım askere alamayız dedi seni. Acayip sinirlenmişim ama başladım biz yarbayla tartışmaya. O bana vuruyor ben ona. Baktım ağzı burnu kanadı bunun ama durmadım, kafasına kafasına vurdum (şey yani tam olarak böyle olmamış olabilir,) Bu esnada gürültüyü duyan bir orgenaral geldi yanımıza. Adamın rütbelerine bakınca Samanyolucu gördüm. Dedi gel evladım anlat bakalım derdini. Gittik odasına tabi ben başladım anlatmaya. Komutanım dedim ben vatani görevini yapmak isteyen hayali bir arkadaşım, lütfen yardımcı olun bana. Komutan durdu düşündü bir süre. Sonra dedi ki bana “bu ülkenin birçok hayali düşmanı var. Onlarla savaşmak ister misin?” Elbette komutanım dedim, bunlar benim vatani borcum. O halde dedi 1 ay acemi birliğine gideceksin sonra evine dönebilirsin ancak yeni düşman ortaya çıkıp göreve çağrıldığında geleceksin. Bu şekilde gizli ajan gibi bir şey oldum veya özel kuvvetler gibi.  Şimdi acemi birliğine gideceğim yarın. Bunu kimseye söylemedim beni engellerler diye. Şimdi her şey için çok geç olma zamanı geçtiğine göre hepinize duyuyorum.
Hakkınızı helal edin dostlar hepinizi çok seviyorum. Biliyorsunuz gidip de dönmemek var. Bakalım gerçekten counterdaki gibi miymiş... 

3 Temmuz 2011 Pazar

Muhlise vs aile (tanışma)

Merhabalar sevgili, kadim dostlarım. Bildiğiniz üzere geri döndüm ben. Herkesi teker teker dolaşıp özür dileme şansım olmadı bu yüzden buradan tekrarlamak istedim. Biliyorsunuz gencim, kanım kaynıyor arada böyle fevri davranışlarda bulunabiliyorum. Ancak üzerimde o kadar büyük bir baskı vardı ki anlatamam. Kafayı yiyeceğimi zannettim.  Bir taraftan Muhlise(kız arkadaşım) diğer taraftan ailem üstüme Rıfkıcım bir de Steve Jobs eklenince ne yapacağımı bilemedim. Davranışlarımla, eşek kafamla verdiğim tüm rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.  Yalvarırım beni affedin, öyle kızgın kızgın bakmayın bana.
Şimdi başlayalım anlatmaya. Ailemle konuştuk tabi. Bana neden evlenemeyeceğimi anlattılar. Haklılar ama Muhlise de hep baskı yapıyor bana. Giderim diyor, onu kaybetmek istemiyorum. Ailemde aklını başına al yoksa sana küseriz ve hayalini sileriz restini ortaya koyunca elbette maddi varlığımın güvenliği için ailemi seçtim. Dostlar bakın, ben iyi niyetli birisiyim ama çok baskıyı da kaldıramıyorum. Ailemde biraz sert çıkınca zaten dolmuş olan ben kendimi kaybettim. Bir bakmışım samanyolunda eşekleri yediriyorum.
Ailemin söyledikleri çok doğru bunu iyice anladım. Evrenin kervan geçmez it ürümez bir yerinde(yanlış oldu sanırım)yalnız başına oturunca bunu anladım. Aileden daha önemli bir şey yok dünyada. Bu düşünceyle ve gerekirse rest kartlarımla gittim Muhlise’nin yanına. Sakince anlattım durumu ama o pek sakince dinlemedi beni. Yok, efendim seninle evlenmek, hayatımı seninle paylaşmak istiyorum dan tutun da evlenmezsek çeker giderim bir daha asla bulamazsın benilere kadar her çeşit resti gördüm ama bu sefer hakikatten gördüm. Bak kızım dedim ki bir Polat alemdar edasıyla “burada işler böyle yürümez. Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin.” Yani tam olarak böyle söylememiş olabilirim ama anlatırken birden heyecanlandım işte. Gözlerimdeki ateşi görünce mecburen kabul etti ailemle görüşmeyi.  Evet, bu akşam eve yemeğe davetliyiz. Şimdi gidip giyinmem lazım. Yemekte ne olduğunu da gelince anlatacağım. Offf çok heyecanlıyım ya onu beğenmezlerse.
Buluşma faslı bitti. Bilmiyorum saat kaç. Canım sıkkın biraz sanki ailem beğenmemiş gibi. Bana bir şey söylemiyorlar ama bu işin içinde bir pislik var. En baştan anlatayım şimdi size. Belki neler olup bittiğini anlamama yardım edersiniz. Efendim aldım kız arkadaşımı, giydik cicilerimizi ve tuttuk evin yolunu. Kapıyı çaldık herkes güzel güzel giyinmiş, ev temizlenmiş. Oldukça ciddi bir ortam her ne kadar ailem şakalar yapsa da o soğukluk gidemiyor bir türlü. İlk başta sohbet ettik biraz. Biz konuştuk, ailem sorular sordu. Sonra ailem kendini anlattı biz şunlara bunlara değer veririz diye. Buraya kadar her şey normaldi. Ancak Özlem ablam Muhliseyle nasıl tanıştığımızı sorunca her şey değişti. Çok kolay bir soru. Ortamı ısıtmak için sorulmuş. Ancak öyle bir kastı ki cevap veremedi. Heyecandandır diyeceğim ama bu soruya cevap vermesi lazımdı. Sadece mozambikte bir köyde dedi ama biz mozambikte tanışmadık. Pariste kahve içerken tanışmıştık. Mozambik’te hüsniye ile tanışmıştık, şeytan alsın götürsün tedavülden kaldırsın onu.
Daha sonra yemek bölümü vardı. Annem sağ olsun yine harika yemekler yapmış bize. BU bölümü de kazasız atlattık. Sonra öyle bir an oldu ki Muhlise benim çocukluk fotoğraflarımı görmek istedi bende getirdim işte. Ancak hepsini getirmedim. Sonra Muhlise dedi ki “senin odanda ki çekmecede ki gizli fotoğraflarını da getirsene”. O fotoğrafların orada olduğunu bilme ihtimali yok. Hayır, ailem bile bilmiyor onları. O nereden bilecek. Sadece hüsniye biliyordu. Off lanet kadın ya bir gidemedi başımdan.
Şimdi hatırladım bir de şey olmuştu. Oğuz abim onun ailesinin isimlerini sordu. Normalde isimleri Muhlis ve Enise idi. Ancak babasının ismini Muhsin olarak annesinin ismini Emine olarak söyledi. Elbette ufak bir dil sürçmesi olabilir ama bunlar hüsniyenin ailesinin isimleri. Bu kadar yanlış olur mu yahu. Her yerde karşıma hüsniye çıkıyor. Kadın bildiğin lanetlemiş beni, muska yapmış, pedere okutmuş, kuru fasulyeme okunmuş pirinç atmış evimin duvarına 47 dişi kedi işetmiş.  Her şey çok karışık kafam iyice allak bullak oldu umarım ne olacaksa bir an önce olur.
Ne olur dostlar bana bir akıl verin neler oluyor. Ailem ben üzülmeyeyim diye susuyormuş gibi sanki. Oğuz abim bile nasihat yağmuruna tutmadı beni. L Özlem ablam sevgi dolu bir konuşma yapmadı.  Hayali bilirkişi dede sana bunu sen istedin şimdi yalnız kaldın. “Yalnızlıkta yürürken yanında kimin olacağına değil kimin olmayacağına karar vermelisin. Kimisi seni alır bulutların üstüne çıkartır kimisi alır cehennemin dibine sokar. Şimdi neredesin Ragıp ve bundan kim sorumlu. İyice bir düşün derim ben” dedi ve benim olmayan aklımı iyice yok etti. Size Hayali bilirkişi dede’yi ilerleyen zamanlarda anlatırım. Şimdi uyumalı ve düşünmemeliyim. Ne olur yardım edin.

19 Haziran 2011 Pazar

Ragıp lütfen geri dön...

Sevgili Ragıp, sana bu mektubu bize geri gel diye yazıyoruz. Gittiğinden beri 5 gün oluyor ve senin için çok endişeleniyoruz. Gözlerimiz hep ağlamaklı kaç gündür yüzümüz hiç gülemiyor.  İnan gidişin çok büyük eksiklik bizim için. Sensizlik ölüm Ragıp. Şimdi bizden uzakta ne yer ne içersin? Nerede uyur, nerelere gidersin? Gel evine dön, bizi bu kadar endişe içinde bırakma. Mozambik polisi dahil her yeri aradık. Ayın karalık yüzüne veya Neptün’ün halkalarına kaçmış olsan bile geri gel bak söz düşünmatik ipadine cauntır strike yükleyeceğiz. Ailen seni çok seviyor unutma bunu.
Şimdi bu özür girişinden sonra sizin için durumu açıklamalıyım. Olur da aranızdan birisi olur da Ragıp’ı görürse bize haber vermesi için. Biliyorsunuz o daha çocuk. Hayatla yüzleşmek için çok genç, Afrika’nın vahşi ormanlarında nasıl hayatta kalacağını bilmiyor. Lütfen yardım edin bize onun için çok endişeleniyor. Daha önce de ufak kaçışları olmuştu ama hep geri gelmesini de bilmişti.
Her şey birkaç gün önce Ragıp’ın bize gelip evlenmek istediğini söylemesiyle başladı. Cevabımız çok belliydi ona yaşının çok küçük olduğunu önce büyümesi gerektiğini sonra üniversitelerini bitirmesi gerektiğini söyledik. Bunları yaptıktan askerliğini hallettikten sonra kendi ayakları üzerinde durmaya başladıktan sonra isterse evlenebileceğini ekledik. Bilirsiniz Ragıp iyi, hoş çocuktur ama inatçı, dik kafalı bir yanı da vardır. Sonra başladı bu benim o kadar vaktim yok. Bana hiç destek olmuyorsunuz efendim hiç benim yanımda durmuyorsunuz diye ağlamaya. Ona dedik ki Ragıpçığım bir sorunun varsa anlat bize, çözelim ama garibim her şeyi kendi başına halletmeye çalışıyor anlatmadı tabi. Elbette bizim yapacak bir şeyimiz yok dedik ki o zaman getir kız arkadaşını bir elimizi öpsün tanışalım sonra seneye söz keseriz. Üniversiteyi bitirdiğinde de nişan askerden gelince de evlendiririz sizi. Kız arkadaşım sizinle tanışmak istemiyormuş dedi bize. Biz zaten kıllanıyorduk kaç aydır birlikteler tanışmamışız hatta adını bile bilmiyoruz googlda aratalım. Tepkimiz biraz sert oldu ama haklı bir sertlikte. Onu yolda bulmadığımızı tanımadığımız biriyle evlenemeyeceğini, buna asla izin vermeyeceğimizi söyledik. Biliyorsunuz iyi kalpli, sevecen çocuktur Ragıp ama çok saftır. Malum Steve Jobs ile olan diyaloğu sağ olsun her an köşeyi dönme ihtimali de var.
Şimdi bu çocuğu nasıl kurtların arasına bırakalım. Tabi biz böyle düşünürken Ragıp başladı siz beni gerçekten sevmiyorsunuz. Yok, efenden sadece benimle param için ilgileniyorsunuz diye bağırmaya. Çok kızdık tabi ona. Söyledikleri kolay yenilir yutulur cinsten de değildi. Şöyle düşünün kaç yıldır iş hayatında tonla para kazandı ama eve bir elma bile getirmişliği yoktur onun. Eğer ondan bir gram kazancımız olsaydı zaten şimdiye kadar ortaya çıkardı. Durum böyle olunca da bizde bağırmaya başladık ona ve ben çaktım tokadı ama böyle Osmanlı cinsinden olanından. Maksat durup söylediklerini bir düşünmesiydi ama nasıl bil dolduruşa geldiyse aldı pılını pırtını ve gitti. İşte gidiş o gidiş ondan haber alamıyoruz. Steve Jobstan ipadini takıp etmesini istedik onu da kapatmış veya dünya dışına çıkmış biricik hayali kardeşimiz.
Ragıp eğer bir şekilde bu satırları okuyorsan gel oturalım, konuşalım. İnan kaçmak çözüm değil. Sana kızgın değiliz unutma. Biz senin aileniz ve hep öyle kalacağız. Siz de onu bir yerlerde gördüyseniz lütfen bize haber verin…


14 Mayıs 2011 Cumartesi

Mozambik seçimleri

Merhabalar sevgi pıtırcığı dostlarım, yine uzun zaman oldu farkındayım ama biliyorsunuz pek bir yoğun adamım ben. Hep bir yerlere koşuşturma derdindeyim. İnanın çok yoruluyorum. Hatta o kadar yoğun yaşıyorum ki eve günlerce gelmediğim oluyor. Ailemi özlüyorum, sizleri özlüyorum ama yapmam gerekenler var. Bir de hayat istediğim gibi gitse çok daha kolay olacak ama olmuyor. Ragıp aşağıya ragıp yukarıya, nereye kadar böyle.

Neyse ben sadede gelip devam edeyim anlatmaya. Bakalım neler yaşamışım. Öncelikle portnoy ile olan bütün planlar yattı. Nereden bulduysa gelip benim blogumu okumuş sonra da vay efendim sen nasıl bensiz gelecek planlarsın sözleri. Yok bi taraflarım kalklışta o indiricekmiş. Sana mı kaldı benim bir taraflarımı indirmek, ne çirkef adamsın sen. Ne kadar gereksiz sözler bunlar eşşek kadar adam olmuşsun sonra gelmiş bir çocuğun hayallerinden polemik üretiyorsun. Azıcık destek olsan ne olurdu bu gariban çocuğa, zaten herkes böyle. Ağzımıza bal çalıp gidiyorlar, hani nerede benim püskevitim.

portnoy ile kavga edince tabi eve dönemedim kızarlar bana diye. Malum o bizim evde pek sevilir keşke beni de o kadar sevselerdi. Ben onlar üzülmesin diye adamı müziğe döndürmeye çalışayım, onların şu yaptığına bakın hele. Ben yine çok kızmış bir şekilde dolanırken kız arkadaşımın yanına kaçtım. Ne yapayım beni bir tek o seviyor. Sürekli yanımda, etrafımda hani rahatsız olduğumdun değil ama insanın biraz kafa dinlemeye ihtiyacı olabiliyor. Bazen hüsniyeyi görüyorum onda ama o kadarı bütün kızlarda vardır diye düşünüyorum. Mutluyum ben, evet seviliyorum en azından.

Neyse sevgilimin gazına gelip mozambik devlet başkanlığına aday oldum. Zaten başımı kaşımaya vaktim yok, şimdi gel bir de seçimlerle uğraş. Çok zor bunlar hani hayali olmasam imkanı yok yetişemem. Mozambik aslında seçimi girmek için biraz yanlış bir yer. Zamanından gelen yoğun bol Caunter deneyimimiz olmasına rağmen gerçek hayatta elime mantar tabancasıı almış değildim. Ancak şimdi elli çeşit otomatik makinalı tüfek arasında seçim çalışması yapıyorum. Postu deldirmesek iyi olacak hadi bakalım. Hayatım hep adrenalin zaten berim.

Kafamı kurcalayan başka konulur da var, anlam veremiyorum bir türlü, Şimdi benim yeni kız arkadaşım var ya ailemle tanışmak istemiyor. Ne zaman buluşturmak istesem ya başı ağrıyor ya karnı. İsmini bile onlara söylememi istemiyor. İşin kötü tarafı mahallede adım çıktı yok ragıpın kız arkadaşı hayaliymiş, kimse bana bakmazmış. Gerçeği söyleyemiyorum, hep bir şekilde gizli kapaklı, saklanır haldeyiz. Bilmiyorum neden böyle, bazen şu kadın milletini anlamak imkansız oluyor.



Bunun haricinde boş vakitlerimde Angry Birds oynuyorum. Hepsi Oğuz abimin suçu aslında, önce dayımın tabletine yüklemiş sonra bilgisayarlara. Sonrası bir çılgınlık halini aldı. Her yerde kuşlar, domuzlar fiyuuv fiyuuvv sesleri. Rüyalarıma bile giriyor anlayacağınız. Yine de eğlenceli çaktırmayın.

Bu şekilde geçiyor canlarım benim. Sahi canlarım ne demek kedilerin 9 canı oluyor acaba ragıpların kaç canı vardır? Merak ettim şimdi bu soruyu, bir bilene sorsam cevap verir mi acaba?

Sevgiyle kalın canlarım benim =))

not: seçim kampanyamı obama gisi sosyal medya üzerinden de devam ettirmek istiyorum. paylaşalım destek olalım lütfen, çok öptüm sizi

23 Nisan 2011 Cumartesi

Ragip the Band =))

Merhaba çok sevgili biricik dostlarım. Umarım çok iyi, çok mutlusunuzdur. Bildiğiniz gibi son yazımın üzerinden bir hayli zaman geçti. En son pek harika bir doğum günü yaşamıştım bildiğiniz üzere çünkü sizde oradaydınız. Tereciye tere satmak gibi oluyor böyle konuşunca. Gördüğünüz gibi ata sözleri ve deyimlere aşina olmaya başladım bu da gerçeğe biraz daha yaklaştığımın işareti. Yine son yazımdan bu yana çok fazla şey yaşadım. Bir aydan biraz daha fazla olmasına rağmen normal bir insanın belki bir yılında belki ömründe yaşayabileceği şeyler de yaşadım. Ancak güzeldi hep, keyifliydi. Düşünmatik ipadim bambaşka bir çığır açtı hayatımda. Kendimi buldum onun sayesinde ve yeteneklerimi keşfettim. Şimdi en son kaldığımız yerden başlamak ve hepsini anlatmak istiyorum izninizle. Bir de çok güzel bir süprizim var size, biraz heyecanlanın emi :))

Şimdi en son doğum günümde ben Rıfkıcıma bir sürü dava açmış, ailemle küsmüş bir şekilde beklerken bana mükemmel bir blog ve doğum günü hazırlamışlardı. Doğum günümün gerçek bir mekanda olması da ayrı bir harikaydı. Tabi doğum günü bitince yaptığım onca eşşekliğin bedelini de ödemem gerekiyordu. Ya anlamıyorlar ama beni, ergenim işte çabuk kızıp fevri kararlar alabiliyorum. Biraz tolerans gösterseler olmuyor sanki. Büyüme çağındayım daha, kanım kaynıyor yerimde duramıyorum. Ayrıca melek gibi çocuğum. Ne isterler ki benden (A). Neyse rıfkıya açtığım toplamda 6 ülkede 23 davayı kapatmak gerçekten zor oldu. Hele Mozambik te açtığım 6 dava için ne kadar uğraşsam azdır. O kadar garip bir hukukları varki 1 ay boyunca M.I.T deki bütün hukuk derslerine girdim. Elbette canımı dişime katmam ile birlikte bu zor süreci atlattım. Hala bir kaç dava daha var ama onları da halledebilirim. Tabi mahkemeyi boşuna oyaladığım için bütün maliyeti bana yüklendi, birikmiş neyim varsa gitti. Olsun ama bir eşşeklik yaptım ödemem lazım. Ayrıca Rıfkıcım, canım arkadaşım peynir gemilerine fare attığım için oluşan maddi ve manevi kaybına yönelik tazminat davası açtı. Olur ama Rıfkıcım hani bir kardeştik, hep beraberdik, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi?Yapılır mı şimdi böyle.

Efendim bu süreci bir şekilde atlatıcam yapacak bir şey yok. Daha 17 yaşındayım ve düştüğüm hallere bakın hele. Ergenim ben, gencim, kanım kaynıyor lütfen ya. Ağlarım bak, sonra kimse de susturamaz beni sel olurum. Çok önemli bir gelişme yeni bir kızla tanıştım. Harika birisi, çok güzel, çok alımlı sonra çok zeki ve çok komik. Birlikte harika vakit geçiriyoruz, çok mutluyum onunla. Bana hep destek oluyor, yeni fikirler sunuyor hep. İnsanın yani şey hayali insanın hayatında böyle birisin olması çok güzel. Hiç hüsniyeye benzemiyor mesela. Off, yine aklıma geldi nefret ediyorum ondan, nasıl derinden etkilemiş beni ama Allahtan haber almıyorum bir süredir. Çok seviyeli ve düzeyli bir ilişkimiz var (galiba anlatım bozukluğu yaptım). İsmini söylemek istemiyorum adı bende saklı onun ama ellerini ilk tuttuğum zaman yeni baştan yaratıldığımı hissettim. Tenine dokunmakla cennete dokunmak arasında fark yoktu. Çok seviyorum onu, İleride bir gün gerçek olabilirsem evlenmek istiyorum onunla.


Biraz da iş hayatımdan bahsedeyim size. Malum "Rıfkı Chese Company" de (evet, artık kendi peynirimizi kendimiz üretiyoruz) çok yoğun mesai harcıyorum. İki harfli ne varsa üzerime yıkıldı; HR olsun PR olsun ER olsun hepsinden sorumluyum. Hayır çok ısrar ettim ER la ne alakam var diye ama Rıfkı tutturdu senden iyi doktor olur diye(çaktırmayın ama bazen çok dikkafalı oluyor kendisi, merhaba Rıfkıcım.) Bir de Steve Jobs ile olan işler var. Malum artık ufaktan kendi ayaklarımın üzerinde durmam gerekiyor. Hayatımın sonuna kadar Rıfkıcıma bağlı yaşayamam ben. Düşünmatikli İpad projesi emin adımlarla ilerliyor. Pazar çok büyük, düşüncesine bütün hayali arkadaşlara bir tane satsak zaten başka bir şey yapmamıza gerek kalmaz. Geçenlerde H.A.V(Hayali Arkadaş Vakfı) ve H.A.K(Hayali Arkadaş Kahvesi)ni ziyaret ettim. Amacım ürün
geliştirmesine onları da katarak daha başarılı bir şeyler çıkarmaktı. Oradan da güzel fikirleri not aldım, Steveciğime ilettim sonra. Belki İpod 3ün düşünmatikli versiyonu çıkabilirmiş, hayırlısı bakalım.

Ve günün sürprizi bölümüne geldik. Hepiniz biliyorsunuzdur çok yüce insan Mike Portnoy abimiz Dream Theater dan ayrılmış. Tabi haberi alınca atladım gittim yanına. Bir de baktım hüngür hüngür ağlıyor, şişmiş gözleri. Dedim "abi ne yapıyorsun sen ya, tamam D.T için üzülür insan ben bile ağlamak istedim ama bu kadar da olmaz. Kendini yemenin bitirmenin anlamı yok. Sen dünyadaki en iyi bateristlerdensin, bırak D.T endişelensin." "Ragıpcım" dedi "kendime başka grup bulamamaktan korkuyorum ben, çok yalnız ve çok zavallı hissediyorum". "Olur mu öyle şey" dedim bende, nasıl üzüldüm anlatamam. Oturdum onunla birlikte ağladım "abi boş ver gel beraber grup kuralım, D.T yi de geçeriz. Hem düşünmatik İpodumla müzik yapan ilk
grup oluruz." Kabul etti hemen. Başladık görev dağılımlarını yapmaya tabi bilenler biliyordur benim davul çalma konusundaki merakımı. Mike ile tutuştuk kavgaya kimin davulcu olacağına dair. Sonra ikimizin davul çalıcaz sonra ben Düşünmatik İpadimle klavye, gitar ve basları çalıcam sonra bunları kayıtta birleştirip şarkımızı yapıcaz. Nasıl keyifli geçiyor zaman, çok yüce bir insan kendisi. O kadar güzel şarkılar çıkıyor ki ortaya. Aslında hemen hemen her şeyi ben yapıyorum ama Mike çok üzülüyordu. D.T de çıkardığı onca şarkının hatırına katlanmak lazım. Hem ben işi öğreneyim kendi albümümü de çıkarırım ileride =)) Hep böyle oluyor zaten birisi gruptan ayrılıp kendi solo albümünü çıkarıyor. Garip işler bunlar.

Uzun lafın kısası efendim çok yorucu ama çok da güzel zaman geçiriyorum. Dünya çapında işlerde yer almam benim ne kadar büyüdüğümü gösteriyor. Ayrıca yeni çok harika bir kız arkadaşımın olması ise geleceğe daha umutla bakmamı sağlıyor.

Hepinizi çok seviyorum =))

P.S: yazıyı tekrardan okuduğumda bir taraflarımın ne kadar kalkmış olduğunu gördüm. Bu Apple ürünlerinin gerçekten de böyle bir etkisi olabiliyormuş, kendim de görmüş oldum. Rıfkıya bir uğrayayım da havamı alsın biraz =))

18 Mart 2011 Cuma

18. Doğum günüm :D

Selamlar biricik, süper ötesi dostlarım. My sweet 18. yaşıma girmiş bulundum. Bir sene sonra artık reşit olacağım için istediğimi yapabilecek hala geleceğim. Nasıl heyecanlanıyorum hemen ehliyet alıcam sonra bir tane düşünmatikli cep telefonu, bir ev alıp evlendim mi tamamdır durum. Evlilik çok önemli olmasa da işte büyük bir heyecan var içimde. Neyse size doğum günümü anlatmak istiyorum. Biliyorsunuz en son yazımda oğuz abim ve özlem ablamın yaptığı kalleşliği. O kadar kızmıştım ki onlara kaçıp gittim buralardan "kaçıp gidesim var artık bu şehirden" isimli şarkıyı söyleyerek. Ondan sonra da bir daha dönmedim buraya peynir gemisi şirketimizden de kovuldum ama umurumda değildi. Rıfkı benim yokluğumu fırsat bilerek SSK mı yatırmamış (Hain domdom rıfkı). Neyse efendim her gün bir özür bekledim onlardan. "Ragıp'cığım bir eşşeklik yaptık sen yapma" olsun "yuvana dön Ragıp sensiz evimizin tabi yok" a kadar söylemeleri gereken bir çok söz varken hiçbirini söylemediler. Gün geçtikçe daha da kızdım onlara doğum günüm yaklaşıyordu ve hiçbir şey yapmıyordular benim için. Siz beni merak ettiniz farkındayım, benim için endişelendiğinizin de farkındayım ama insan kayıp hayali arkadaşı için polise ilan vermez mi? Bu kadar mı umursamazlar beni? Gidip başka başka rüstemlerle dostluk kurmuşlar, kelebek rüstem olsun, yarasa rüstem olsun ne kadar aptal varsa rütem hepsiyle arkadaşlık kurmuşlar.

Çok kızgınım, bir daha asla onlarla konuşmayacağım derken doğum günüm geldi çattı. Efendim ben Steve Jobs amca ile toplantıdayken (eh boş durmak yok başka işler peşinde koşuyoruz, sanki muhtacım rıfkıya) bana düşünmatik ipad2nin ilk prototipini getirmiş doğum günü hediyesi olarak. Nasıl mutlu oldum anlatamam, umursanmak inanılmaz güzel bir duygu. Neyse ben ipadimla oyunlar oynadıktan sonra biraz nette gezineyim dedim. İşte bir kaç gazeteye baktıktan sonra Googla giren her Türkün yapabileceği ikinci şeyi yaptım ve oraya "Ragıp thedark" yazdım. Bir de ne göreyim ilk karşıma çıkan sonuç bir blog"www.ragipthedark.blogspot.com". Hemen girdim tabi içine bütün yazılarım var orada, bir sürü güzel resimimle süslemişler. Nasıl duygulanım anlatamam size ve ağlamaya başladım. Daha önce hiç tanımadığım insanlar gelmiş beni izlemişler, yazılarımı okumuşlar belki. Bunun benim için ne demek olduğunu anlatmam gerçekten güç. Evet facebookta yazabilmek güzeldi ama internet aleminde bana ait bir köşenin olması ve başka insanların da beni tanıyıp gerçeğe yaklaştırabilme ihtimalini nasıl anlatabilirim ki. Sadece şunu söyleyebilirim ki son iki doğum günü partimden bile
daha çok mutlu oldum.

Tabi durum böyle olunca biraz soruşturdum, araştırdım ve oğuz abimle özlem ablamın parmak izlerine rastladım. Durum böyle oluncada atladım gittim hemen eve. Ailemin ayaklarına kapanıp yalvarmak istiyordum ama ne göreyim evde kimse yok. Karabaş bile gitmiş bu nasıl olabilirdi ki? O kadar büyük bir korku kapladı ki beni; ya ben yokken onların başına bir şey geldiyse! Ne yapacağımı şaşırmış halde her tarafa koşuşturdum. Gittim kolu komşuya sormaya başladım tabi ama onlardan cevap gelmesi mümkün mü tanımıyorlar beni. Kaç kapıdan çevrildim anlatamam size. Sonra bir evin penceresinden içeriye girdim ve oradaki küçük bebeğe sordum "ingilizce sayı saymayı" bitirmesinin ardından arabayla gittiklerini söyledi ailemin. Daha sonra onun videosunu çekeceğime söz verdikten sonra koyuldum yola. Tekrardan eve döndüm tabi izleri takip etmek için. Şarlok holmes şapkasmı giydim aldım büyütecimi elime başladım lastik izlerini aramaya. Tabi bizim buralarda yeni yağmur yağmış lastik izi kalmayacağını fark ettiğimde sokağa atılmış peynirleri gördüm. Tamam, diye düşündüm onları takip etmem için iz bırakıyorlar ve başladım peynirleri izlemeye.

İşte peynir parçalarını takip etmek beni çok saçma bir yere götürdü. Tahmime göre İstanbul dışına kadar çıkmışım ve orada başka birinin doğum gününe gitmişim. Böyle bir şey nasıl olabilir ki sade bir pasta, yanına milföy yapılmış bir de çay. Benim hiçbir doğum günüm böyle olmadı krizin göbeğinde yaptığımız doğum günümü bile maldivlerde yapmıştık öyle düşünün (ukala oluyorum galiba). O anda fare rüstemi gördüm sırtında bir tane peyniri taşıyor. Anladım ki o kalleş rüstem belki de diğerleri birleşip beni başka yerlere götürmüşler. Zor da olsa yakaladım o kalleşi ve sorgulamaya başladım. abd askerlerine o sorgulamanın vidyoları ders olarak izletilmeli bence. Neyse adresi aldım tabi hiç zaman kaybetmeden çıktım yola. Yeni açılan cafe krowna gitmişler paşabahçede. Kapıdan içeri girdiğimde ne göreyim kocaman mekanı kapatmışlar, harika bir parti. Bu nasıl bir mutluluktur böyle. Hayali kalbim duracak sandım. Bütün sevdiklerim orada, bütün arkadaşlarım, dostlarım orada. Çılgınlar gibi eğlendik tabi ki, ayrıca bu benim gerçek bir mekanda olan ilk doğum günüm oldu. Pinokyo hıyarı gibi bende gerçek olmaya yaklaşıyorum anlayacağınız.

Tabi partinin bitimine yakın bütün gerçekleri öğrendim. Aslında oğuz abim ve özlem ablamın pinokyo hıyarını geri getirmek gibi bir planı yokmuş sadece blogdan haberim olmasın diye beni uzaklaştırmak istemişler. Rüstem de SSK mı bu sebepten ödemiş, bilseydim ben küsermiydim ben o kadar. Bir ara mozambiğe gittim Rıfkıya açtığım maddi-manevi tazminat davasını ve iş yeri kapatma davasını, usulsuz tersane işletme davasını ayrıca tersane güvenliği ile ilgili davaları da iptal ettirmem lazım. Biraz zor olarak (mozambik kanunları işte) ama olsun ben her şeyi yaparım artık. Aslında bu yazıyı daha önce yazmalıydım ama digitürkün açtığı bloggerlara kapatma davası yüzünden gecikti, onları tüm kalbimle kınıyorum. Böyle şey yapılır mı yahu! Neyse dostlar hepiniz için çok teşekkür ederim ve bundan sonra emin olun ki bir daha bu kadar büyük triplere girmeyeceğim. Artık düşünmatik bir ipadum da olduğuna göre daha sık yazabilirim. Çok teşekkür ederim biricik canlarım ben, hepinizi gözlerinden öpüyorum.

Görüşmek üzere...

13 Mart 2011 Pazar

Pinokyo Ressurection!!!

Sevgili dostlarım selamlar. Nasılsınız? Umarım hepiniz çok ama çok iyisinizdir. Malum benim gibi bir hayali arkadaşın etrafında kötü olmak olmaz, zaten elimden bir şey gelirse yapabileceğimi biliyorsunuz. Malum kelin ilacı olsa başına sürerdi ama benim ilacım olsa size veririm dostlar. Sonuçta ben hayali bir insanım, kel kalsam ne değişir? Zaten bu hayali olmak beni sürekli iyi olmaya zorluyor, bazen ağır geliyor bana bütün bu sorumluluk. İçten içe sizin yanınızda olmazsam eğer beni unutacağınızı söylüyor zaten sizde silerseniz beni hayallerinizden söyleyin neyim kalır? Bunu bana yapmazsınız değil mi? Benim biricik dostlarım, canım arkadaşlarım. Yapmazsınız değil mi?

 
Biraz size hayatımda neler olup bitiyor anlatmam gerek malum çok yoğunum her zaman olduğu gibi ve hepinizle sohbet edemiyorum. Anlatmaya gelsem de sizin sorunlarınızı dinliyorum ne yapayım böyleyim işte ben. Artık hepiniz biliyorsunuz ki benim hayatımda normal, sakin, huzurlu bir an olmaz. Olmuyor yani bunca not yazdım size, hep bir entrika, aşk, ihtiras, hırs, kaçma, kovalama, depresyonun bini bir para. Bu atasözü yanlış oldu sanırım ama umarım atalarım üzülmezler. Söz en kısa zamanda gerçeğini öğrenip geleceğim ve hatamı düzelteceğim.

Şimdi efendim başım yine belada ve ben yine depresyondayım. Hayır, ergenlik sendromu mudur anlamadım ki. Her şeyi kafama takıyorum, ne zormuş 17 yaşında bir hayali arkadaş olmak. Offff... Neyse ben fazla uzatmadan anlatayım derdimi. Şimdi efendim malumunuz benim pinokyo hıyarına olan husumetimi. Gıcık oluyorum öyle böyle değil. Şimdi efendim benim var oluş hikayemi biliyorsunuz. Özlem ablamın hayali arkadaşı olarak geldim bu dünyaya ondan sonrada bir çok insanın arkadaşı oldum. Geçen sene özlem ablam oğuz abime bir kukla hediye almıştı. Tabi ben onu pinokyo diye hiç sevmedim. Öyle böyle değil ama bütün iplerini kesmek istedim ama oğuz abim de benim iplerimi keser diye cesaret edemedim. Şİmdi teoride bakarsak eğer özlem ablam benim gepettom. Yani benim bir bedene sahip olmamı sağlayabilecek yegane insan. Başlarda anlamamıştım o kuklanın niye olduğunu sonra ben yine onun karşısına geçmiş sayıp söverken bir ampul yandı hayali kafamın içinde(fazla sorgulamayalım lütfen). özlem ablam benim gepettom ise ve o bir kukla almış ise ve beni bir bedene sokabilecek yegane insan o olduğuna göre o kukla neden benim bedenim olmasın. O kadar mutlu oldum ki anlatamam size, tahtadan olsa da aptal bir burna sahip olsa da yine de gerçek bir bedendi.

Ben böyle evrenin en mutlu hayali arkadaşı olarak dolaşırken bilin bakalım neyi fark ettim. Tamam kabul ediyorum bilemeyeceksiniz o yüzden anlatayım. Ne kadar yufka yürekli bir arkadaşım değil mi yahu? özlem ablam o kuklayı, bakın burası çok önemli, pinokyonun ruhunu geri çağırmak için almış. Çok ciddiyim ya o aptal kuklayı dünyaya ikinci kere getirmek için almış. Var mı böyle bir şey ya? Anlattıkça yine sinirleniyorum şimdi. Düşünsenize ben bunca sene onun bıdı bıdısını çekeyim oğuz abime yoldaşlık yapayım, efendim peynir gemisi işinde dünyanın en büyük şirketini yöneteyim,alınmak yok rıfkıcım, bir kenara atılıp o salak kuklayı geri çağırmayı planlıyorlar. Ondan sonra bir gece gittim ki bunlar açmış pinokyonun şarkısını, yok efendim "pi ay en oo dabıl see eğch ay o, ooo pinokyooo" başlamışlar ayine. Oturmuşlar pentagramın etrafına, kuklayı da koymuşlar ortasına siyah cübbeler falan. O koca kafa kuklayı geri getirecekler göya. İzin verir miyim ben böyle şeye. Gittim hemen pentagramın kenarına ufak bir çizgi attım ve bunlar görmeden bir kaç rün çizdim. O kukla hemen orada patlayacaktı ve halkadan samara bacımız gelecekti. İşte o zaman görecektim ben varken o salak kuklayı,seni de seviyoruz pinokyocum alınma hemen, getireceklerdi. İzin verir miyim ben. Tam bunlar ayine başlamışken birden oğuz abim pentagramdaki değişikliği fark etti ve balon rüstemi sacrifice etmekten vaz geçti.

Nefret ediyorum onlardan. Şimdi sorarım size onlar bu denemeyi ben yokken yapabilirler ve onların yanından ayrılamıyorum ama latişya casta ablanın yanına nasıl giderim, nasıl çalışırım ben. Çok kızgınım ve çok sinirliyim öyle ki eş anlamlı iki kelimeyi aynı cümlede kullanıyorum. Ben ne yapayım dostlar lütfen o ikisiyle konuşunda bu sevdadan vaz geçirin yoksa varya çağırıcam iblis diyablo abiyi görecekler. Zıvanadan çıktım valla yardım edin lütfen.
Hadi öptüm hepinizi.

Wikilaeks (oh ya yanlış yazdım oh ya)

Merhabalar sevgi pıtırcığı güzide dostlarım. Nasılsınız, umarım iyisinizdir. Bana kalbiniz kadar temiz bu sayfayı ayırdığınız için.. dur ya burası benim profilim oraya yazıyordum. Yeni düşünce gücüyle çalışan bir cihaz buldum Efesteki antik kalıntılarda bu sayede size kolaylıkla yazabiliyorum. Çok güzel bir şey bu inanın bana şimdi cep telefonlarına uygun hale getirmeye çabalıyorum eğer başarırsam dırdımı çekersiniz artık. Şimdi size yine başım büyük belaya girdi diyeceğim ama siz inanamayacaksınız bana. Benimle ilgilenmediğiniz için küçük yaramaz velet triplerine girdiğimi düşünüp umursamayacaksınız beni. Evet, gerçeği söyleyeyim özlüyorum hüsniye delisinin benimle ilgilenmesini ne yalan söyleyeyim. Ancak bu sefer başım belada, hem de uluslar arası bir belada. Benim gibi hayali bir insanın başını nasıl uluslar arası bir belaya sokabileceğini merak ediyor olabilirsiniz elbette bende son zamanlarda hep bunu düşünüyorum. Nasıl bunca bela beni bulabiliyor. İş hayatı falan bir yere kadar güzel gidiyor artık alıştım onlara, üniversiteler desek onlara da alıştım ama hayat dediğin sürekli olarak bize alışmadığımız bir şeyler sunmaktan büyük keyif alıyor.

Gelelim başımı bu sefer nasıl bir belaya soktuğuma. Şimdi dostlar aslında ben hiçbir şey yapmadım. Hani bu gündemi bomba gibi düşen Wikilaeks belgeleri var ya işte onların hepsi yalan. Hele içlerinde benimle ilgili bölümler var ya onlar tamamen uydurma. Düşünsenize dostlar abdli bir takım deli manyak bürokrat benimle ilgili bir sürü gizli belge yazmış. Yahu hayali bir çocuğum size ne hangi gece kimin yanında oturmuşum, hangi ünlü ile birlikte yatmışım. Maşallah paparazi gibiler valla bıktım usandım sanal ortamdaki belgeleri silmekten.   Hayır, sırf bunlar için bir dünya hackerlık dersi aldım, siz kim çökertti sanıyorsunuz sitelerini. Bir de terbiyesiz, şerefsi. yine ağzımı bozdurdular alçaklar, asla gerçek bir çocuk olamayacak demişler. Düşünsenize adi, hıyar, kum torbası kılıklılar, yapışkan suratlı, ördek kafalı, laylom beyinliler beni -offff sinirden laylom beyinli ördek kafalı yazacağıma ördek kafalı laylom beyinli yazdım – asla gerçek olamayacak olarak tanıtıp hemen yanına da iki kardeşin can sıkıntısından yarattığı hayali bir karakter olarak adlandırmışlar. Hatta onu bıraktım kardeşlerden küçüğünün tuvalette korkmasından sonra fanyastaki insana benzettiği şekilsel yaratığa benim adımı vermişler ve bende oradan gelmişim. Bak sen şu işe, leylekler getirdi, ne bileyim ayçiçeğinden topladık seni deselerdi daha mantıklı olurdu. İnanılmaz bir şekilde … -şimdi tekrardan sıralamaya üşendim hakaretlerimi, hepsini tekrar saydığımı düşünün ve hayal gücünüzü kullanın- benim gerçek olmadığımı yazmış adi, alçak, pati başlı maymun saçlılar. Yaptığımız onca peynir gemisi, sonra feysbuktaki onca arkadaşım, beni tanıyan onca insan yalan söylüyor da bir onlar doğrusunu biliyor sanki o zeka seviyesinin denizin çok altında olup hücrelerini amiplerin bile yemeyeceği pislikler –bu harbiden yaratıcı oldu-

Neyse ki bulabildiğim bütün belgeleri sildim şimdi o Efeste bulduğum makine ile arşivdeki belgeleri yok etmeyi deneyeceğim. Ragıpın öfkesi ne demekmiş göstereceğim o….

Bunun ötesinde kendinize çok iyi bakın dostlar ben bir süre boyunca buralarda olmayacağım malum bir savaşın içine girmiş durumdayım. Kazamız mübarek olsun, sevgiyle kalın biricik dostlarım benim…

Run Ragıp run...

Selam dostlar yine uzun zaman oldu farkındayım. Hep gözleriniz beni aradı, çok merak ettiniz bunun da farkındayım ama gelemedim yanınıza. Neler neler yaşadım ya, bir günde 25 saat çalıştığım günleri özledim valla. Ayrıca sizi de çok özledim düşünün ki ben aylardan beri kaçıyorum. Peşime İtalyan mafyası düşmüş olsa inanın bana şanslı hissederdim kendimi. Al Pacino dayı gelse temizlese beni şikayetçi olmam. O kadar fazla anlatacak şey var ki ama başlamam lazım kimseye derdimi anlatamadım aylardır. Çok yoruldum çok.

Şimdi her şey Afrika'da geçen günlerimde oraya bizim stoktaki peynirleri götürmemiz ile başladı. Efendim yeni lojistik gemilerimize attık malzemeleri doğru Afrikaya. İşte beni çok sevdiler orda biliyorsunuz halkla ilişkiler ve reklam müdürüyüm bizim şirkette. İşte bayağı bir zaman geçirdim orada. Çok sevdim onları tabi. Sonra orada adetmiş hayali dostlar 17 yaşına gelince evlendirilirmiş. Benim haberim yok tabi. Bir sabah uyandım yatağımda bir kız var. Korkunç bir şey yahu, tanımıyorum bilmiyorum tamamen yabancıyım. Görücü usülü ile evlendirilmişim var mı böle şey ya. Tabi mecbur kaldım keyfini çıkaralım dedim yaşım genç kanunlara göre evlenemem falan dedim. Ailemin izni lazım dedim almışlar ki Özlem ablam ve Oğuz abim haberleri olmadığını söylüyor. Çok kızgınım onlara. Benim mankenlerle olan mutluluğu kıskandılar ve komplo kurdular bana. Gittim hüsniye diye birisiyle evlendim. İsminin ilk harfini büyük yazmadım işte özel isim değil o.


Neyse bir süre boyunca güzel eğlendik malum bal ayı falan keyifliydi şimdi. Sonra kızın gerçek yüzü ortaya çıkmaya başladı. Böle kanını emen devasa bir sülük düşünün işte aynı hüsniye. Sürekli yapışıyor nereye gitsem peşimde. Hayır sürekli benden bir şey istiyor, sürekli sömürüyor beni. Hayır bir yere kadar ya tamam evliliğin bazı keyifli yanları var ama sürekli de olmaz ki. Nereye gitsek peşimde Oğuz abim, Ayhan abim, Turgay Abim ve Özlem ablamla Hünkara gidiyoruz yanımda. Oğuz abim ve Aylin ablamla birlikte Cevahire gidiyoruz yanımda. Hayır kimseye derdimi de anlatamıyorum çünkü hep yanımda. Korkunç günlerdi. Kaçıp Jameikaya gidiyorum tahmin edin kim var yanımda. Evren kazan o kepçe kovaladı beni. Nefret etmek az kalır inanın bana.
İşte mankenlerin yanına kaçıyorum, fotoğraflarımız magazin dergilerine çıkıyor. Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır diyor. Olur mu böle şey ya ne midesiz bir kız. Kafayı yedim. Sonra bir gece o uyurken evden kaçtım ki aylar oluyor. Kimseye haber vermedim hemde. Kimseyle konuşmadım bir daha sırf beni bulamasın diye. Gittim ayın karanlık yüzündeki çukurlardan birisine sakladım kendimi. Yapcak bir şey yok bekledim de bekledim. Manyak kız her yerde aramış beni. Tabi bende nasıl kurtulurumun peşindeyim bu evliliği bozmam lazım. Sonra araştırdım tabi ailemin izni var demiştim ya. Sahteymiş, imzaları yanşlış atılmış. Hemen gittim kabilenin büyücüsüne. Anlattım olayı tam o anda hüsniye de girdi odaya. Ne menem ne ketum bir şeymiş o an iyice anladım. Chuky abi var ya hani saygımız sonsuz onun abisiymiş. O da geldi baktım bıçağını çekmiş üzerime yürüyor. Bu nikah bozulamaz diye dedim eyvah bitti bu iş. Sonra anlattım ona her şeyi, ben daha çocuğum dedim. Haklarımı sömürüyor, hayatımı karartı abi dedim. Yerim senin haklarını dedi. İşte o anda ne oldu bilmiyorum galiba acil bir işi çıktı boğazımı kesmekten vazgeçti ve gitti.


Büyücü de bizi boşadı. Nasıl rahtladım nasıl rahatladım. Maldivlere tatile gittim hemen önce Rıfkıcımı arayıp anlattım durumu. Anlayışlı adam işler zaten kötü dedi git biraz kendini topla gelince atılım yapıcaz dedi. Yeni projeler varmış. Sonra gitmeden önce Aylin ablamı arayıp terapi için randevu aldım dönüşte yanına uğrıcam. Psikolojim mahvoldu dostlar ama toparlıyorum kendimi. Bu yazıyı maldivlerde bir internet kafeden yazıyorum size yaşıtlarımla birlikte birkaç el counter oynadıktan sonra. Fotoğraf eklemek isterdim ama şimdi pek uygun olmaz, sansür falan lazım gerek yok. Neyse artık aranıza döndüm ben. Merak ettirdiğim için özür dilerim.
Hadi sağlıcakla kalın, görüşmek üzere.not: fotoğraflarda biraz fotoşop ile uğraştım ve ablaları şey yani öhüm öhüm yani rütüğe uygun hale getirdim. saygılar :D
Efendim öncelikle herkese selamlar, saygılar, sevgiler. Doğum günümden bu yana pek bir sesim çıkmıyor farkındayım ama fırsatım olmadı pek. Hayır bilseydim Rıfkıcığım doğum günümdeki partiyi kullanıp beni bu kadar çalıştıracağını Neptünün halkalarından asla geri gelmezdim. Neyse o doğum günü her şeye değerdi, evet evet kesinlikle. Dostlar çok yoğun bir dönemden geçmekteyim, 5 dakika boş vaktim olmuyor o derece doluyum. Her şey Oğuz abimin Rıfkı ya yeni iş planları ve projeleri sunmasıyla başladı. Doğum günümde onlar arkada yeni iş sektörleri üzerinde brainstorm yapıyorlarmış. Durum böyle olunca da doğum günü bittiği andan itibaren çalışıyoruz.
İlk iş kiralayamadığımız ve satamadığımız peynir gemilerini kullanmak ve bu şekilde de amortisman maliyetlerini karşılamak. Bunun içinde lojistik işine girmeye karar verdik. Peynir gemilerimizi kullanarak kıtalar arası taşımacılık yapmaya başladık. Ne yorucu işmiş böyle, hayır müşterilerle uğraşmak ayrı zor. Tamam sempatik, sevimli, yakışıklı çocuğum ama bunun için de halkla ilişkiler ve müşteri ilişkileri üstüme yüklenmez ki. Daha deneyimsizim, acemiyim, büyüme çağındayım. Kız peşinde koşmak, internet cafede Counter oynamak benim de hakkım. Gelin bunu bir de Rıfkıya anlatın. Ancak eğer işler tasarladığımız şekilde giderse fena zengin olacağız kesinlikle.

İkinci iş ise elimizde patlayan şey yani kalan peynirleri kullanarak Cheesekek işine girmek. Tabi hiç unumuz suyumuz falan olmadığı için tek malzeme olarak peynir kullanmak zorunda kaldık. Bir tersanede bu kadar çok çeşit peynir olurmu yahu. Kaşarlar eskidiğinde eski kaşar olur hepimiz biliyoruz (ki onları sevmiyoruz biz) ama kendi gözlerimle her tür peynirin eskidiğine tanıklık ettim. Eski beyaz peynir, eski kaşar, eski dil peyniri, eski krem peynir, eski labne, eski mozarella, eski çerkez peyniri, eski otlu peynir (hem otlar hem peynir eskimiş), eski koleti peyniri, eski dil peyniri... giden bir sürü peynirimiz var. Bunun için kendi Çizkek Faktörimizi açtık. İşler güzel gidiyor şimdilik. Yakında françayz vereceğiz etrafa hedefimiz Sait dayıdan daha fazla genişlemek. Sonra Özlem ablamın fikri olan "Çiğ Peynir Köfte" var tabi onu biraz sonraya atmamız gerekiyor malum bu kriz dönemlerinde dikkatli atmamız gerekiyor hamlelerimizi. Özlem ablam bu duruma aşırı derecede tepki gösteriyor. Neden çiğ peynir köfte yapılmıyor diye öfkesini barındırıyor ama yapacak bir şey yok. O da bunu zamanla anlayacak bence. Vize dönemi buluğ çağı, bekarlık falan derken (bunu okursa beni vurabilir) depresyon sürecini aşmış götürmüş bulunuyor.

Neyse dostlar, durum bundan ibaret. Bakalım tutunabilecek miyiz bu işe. Rıfkı sağ olsun kendi yatıp beni çalıştırıyor ama.

Peynir gemisinin adını da Rüstem koymuş zaten eşşek, rüstemlere onca nefretime rağmen!!! Batırcam Peynir Gemisi Rüstem'i.

Dost kalın, mutlu kalın.

Herkesin kendine bir eş bulması dileklerimle..

Doğum günüm (2010)

Sanırım şu anda dünyanın en mutlu hayali arkadaşı benimdir. Öncelikle bu öğlenki yazımda söylendiğim herkesten binlerce kez özür dilerim valla bana böyle mükemmel bir süpriz yapacağınızı bilmiyordum. Geçen doğum günümden bile çok daha güzeldi hatta o kadar güzeldi ki anlatamam. Çok mutluyum emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerde bulunuyorum. Siz mükemmelsiniz valla bak öle harika falan değil bildiğin mükemmelsiniz. Neyse ben lafı çok uzatmadan partime katılamayanlar için burada tekrardan anlatayım da gelemeyenler kıskançlıktan çatlasın. Oh ya en birinci pari benim partim. Ohh ya :D

Şimdi efendim ben büyük bir eşşeklik yapıp size kızdıktan sonra Jüpitere gitmiştim. Çok sıkıcı bir yer yahu böle gaz fırtınaları var işte her yer kırmızı beğenmedim oraları. Yapcak bir şey yok sonra dedim kızları güzeldir ama böle garip guruplar ya, 7 gözlü işte ağızları kafalarının üstünde. Yer çok çekiyormuş orda herkes bacak kadar garip bir yer işte. Dediler buda güzel bi leke var onu gör ama baktım orda da bir şey yoktu zaten gezegenin içindeyken görülemiyor o kırmızı leke. Neyse akşam sularında ben çok sıkılmış ve Üranüsün halkalarından dünyayı izliyordum. Ne güzel mavi bir gezegen orası çok seviyorum valla. Neyse ben böle ayaklarımı halkadan sarkıtmış sallarken bir baktım dünyada böle kocaman bir pano üzerindede "Nice Mutlu Yıllara Ragıp" yazıyor. Tabi onu görür görmez hem atladım geldim dünyaya. Bir baktım efendim bizimkiler Maldivlerde bir plajı kapatmışlar bana süpriz doğum günü partisi hazırlamışlar. Hemde daha güzeli hepsi astral seyahat yaparak gelmiş herkes hayalet modunda böle siyah siyah :D Nasıl mutlu oldum anlatamam böle bir ağladım pir ağladım hani.

Rıfkıcım ordaydı gelmiş yine takım elbisesi elinde laptopu ile bir de baktım ki benim resmimi ekran koruyucu yapmış. Acaip duygulandım bir de o an ağladım valla. Sonra efendim bu mükemmel organizasyonu Özlem ablam (canım benim biricik ablam), Oğuz abim(mükemmel canım abim benim) ve Büşra ablam yapmış, herşey 8, 8 likti yani o derece.Rıfkıcım için çookkkk uzun bir yazı yazmak istiyorum neden diye soracak olursanız efendim şu an kıskançlıktan çatlayan arkadaşlarım(gelmezsiniz siz oh ya) ben Türk yemeği haricinde birşey yiyemiyorum diye topla dönerleri, kokoreçleri, midye tavaları yükle peynir gemisine taaaaa Maldivlere getir. Olcak iş bu ya Arzu ablamda bana özel yemek kursunda öğrendiği sertifikalı İtalyan yemeği yapsın bi dünya. Hayır o kadar yemek oldu ki bir kısmını afrikadaki çocuklara gönderdik sonra peynir gemisi ile.
O kadar abuk bir partiydi ki aslında Ayhan abim PS3 ve 8+1 müzik sistemi getirmiş Gitar hero oyunuyla birlikte. Tabi Ayhan abi böle elektro sololar atıp Iron Maiden Aces High çalmayı amaçlıyordu ama HDtvyi unutmuş. Demokrasinin tükenmeyen çareleri sayesinde Rıfkıcığımın peynir gemisindeki HD projeksiyon ile (ne ara almışsa artık kaç paralık şey) buluta yansıttı oyunu :D Ne koptuk ama :D Memot abimde çubuklarını unutmuş evde sonra gidip bambu ağacından kesti çubuklarını (baget olsa daha kıral olurmuş) vurmadığı kaya kalmadı =)). Bir ara Öykü ablam kayboldu az kalsın dansın en güzel anını kaçırıyordu ama sonra geldi ve bana bu harika resmi verdi. Doğum günü hediyesi olarak çizmiş benim için canım benim. :) Aylin ablamda pek bir şıktı hani valla gözlerimi alamadım pek hani herkes astral seyahatten geldiği için siyahtı ama olsun. Sonra öğrendim ben küsünce çok üzülmüş böle yollara düşüp beni aramış hatta Batman işareti gibi bi işaret yapmış geri geleyim diye sonra bulutlara çaktırmış ama göremedim tabi jupiter ters tarafta kalıyordu :( görseydim giderdim ben onun yanına.

Eray abim Özden ablamı Rıfkıcımdan kıskanırken Özden ablamda bulutlara yansıtılmış gitar herodaki "Taş Abla"dan kıskanmış. Bir baktım sağa sola koşturuyorlar meğersem karşılıklı tripleşiyorlarmış. Bunlar böle koşarlarken kokoreç standını devirdiler sonra yangın çıktı aman ne yapalım falan derken son anda söndürdük. Daha da garibi Eray ve Özden çifti koca Maldivler yanarken ateşin etrafında tamtam dansı yapıyorlardı :|(manyaklar). Kokoreç standı yanınca tabi Türk yemekleri de yandı ben hariç kimse çok yanmış döner sevmediği için Bukle ablamın İtalyan yemeklerine koştu. Ben ben olalı böle sıra görmedim valla o kadar yemek bir anda bitti. Az kalsın köşedeki fili öldürüp yiyecektik de gerek kalmadı(iyiki de kalmamış valla).

Minem ablam ise Ankarada dersteydi parti sırasında. Önce 3G li telefonundan izliyordu (dersten kalır böle giderse) sonra ise sıradışı bir şey yaptı ve Kamu Yönetimi dersindeyken astral seyahat yapıp bizim yanımıza geldi. Hayır hepimiz şaşırdık o adamın dersinde nasıl meditasyon yaptı öle ne menem, ketum bişedir. İyiki de gelmiş ama Aces Highta göbek atmaya başladı (tabi Ankara havası ile karıştırdı bi an). Güven de çok kızdım hiç parti ile ilgilenmedi. Hepimiz yangını söndürmeye çalışırken o arkadaki plajdaki bikinili kızlara sarkmaya gitmiş. Hayır astral bedendesin nereye sarkıyorsun sonra kavunlu nargile içmeye başlado ve kulaklarından duman çıkardı (hepimiz ebedi dumura uğradık tabi).

Sinem ablamlada sürekli dans ettik çok güzeldi ama Sinem abla sürekli ayağıma bastı. Şişti, davul gibi oldu ayağım hayır söz ben onu dans kursuna yazdırıcam olmuyor böle ya =) Özlem ablamın dediği kadar varmış Şakirağa kemerini de getirmiş valla şıkır şıkır bir kurtlarını döktü (hayır bu kadar kurtlu insan olmazki nedir bu ya). Annemde sağolsun partiye gelmedi ama bana kocaman bir çuval Farmville altını gönderdi kendime kale alcam. Çivileri biriktirmeye başladım ben kiremitler bitince hemen inşaya başlıyorum onu (canım annem benim).

Herşey çok güzeldi harikaydı ama Oğuz abim dertliydi biraz sanki. Herkes deli gibi dans ederken o sadece headbeng yaptı bir süre (hayır dans edemediğini herkes biliyor ama katılsaydı keşke). Sonra insan iskeleti gibi olan ağacın yanına geçip oturdu dertli dertli, tutturmuş bir yalnızlık senfonisi gidiyor ne gerek var değil mi dostlar. Özlem ablamda Sinem ve bana küstü beraber dans edince nefret ettiğimi bile bile balon rüstemi şişirip onunla dans etti. Arjantinli bir kızı kıskandırmak için özlem ablama ilişki daveti gönderdim sonra onun accountunu hekleyip kabul ettirdim. Geceninin sunuculuğu Cihan abim yaptı elbette yarıldık gülmekten. Hatta o kadar yarıldık ki çekirdeklerimiz gözüktü :D Yeni arabasına müzik tesisatı yapmayı bırakıp geldi canım abim benim. Büşrada hayallerini gerçekleştirmiş oldu bu partide. Sahneye çıkıp sürekli dans etti valla çok güzeldi. Cihan abim espirilerine devam ederken Büşra da beyazın gülüşünü yapmaya çalışmayı deniyordu.
Çok mükemmel bir doğum günüydü emeği geçen herkese teşekkür ederim (emeğe saygı +rep) :D emeği geçmeyenlerde çatlasın patlasın oh ya bide balon rüstem patlasın artık çıkmasın bir daha karşıma. valla kesicem ortadan şapka yapcam kendime :D