Ben yine çiçeklerimi almış evimize gitmiştim. Evet, ayrı eve çıktık onunla. Evet, aileden izin almadım ama konu bunlar değil inanın. Ona süpriz yapmak için kapıyı sessizce açtım. Ayakkabılarımı çıkarıp sessizce içeriye doğru yürüdüm. Amacım çiçeği verdiğimde içine attığım yüzüğü görmesiydi. Evet, ona söz yüzüğü verecektim. Evet, onunla evlenmek istiyorum. Salona girdiğimde orada kimseyi göremedim. Her halde yatak odamızdadır dedim (lütfen bu bölümü fazla kurcalamayın.) Yine aynı sessizlikle yatak odasına doğru gittim. Kapı aralıktı ve içeriden sesler geliyordu. Ne olduğuna bakmak için biraz daha yaklaştım. Baktım ki telefonla konuşuyor yüksek sesli ve ben de biraz dinlemeye karar verdim. Her şey burada koptu zaten. Size aklımda kalanları anlatayım “evet abi. Ragıp tamamen elime düştü, ne istersem yapacak modda. Ondan intikamını o kadar acı alacağım ki bana yaptıkları az kalacak. Bir zamanlar bir köşede unuttuğu Hüsniye olduğumu öğrendiğinde o cehennemi yaşatacağım çaki abi. Sen merak etme sana gerek olmayacak ama bir şey olursa elbette ararım seni.” İşte bu an yıkıldığım andı. O kadar fazla sevdiğim kız aslında balon rüstemi bile geçen azılı düşmanımdı. Yaşadığımız her şey yalandı. Ne yapacağımı bilemedim. Önce onun telefonunu bitirmesini bekledim. Bana düşünme fırsatı versin diye.
Artık onun oyununu bozma vakti gelmişti. Canım ne kadar yanarsa yansın onun da canını yakacaktım. Kapıyı sert bir biçimde açtım. Öyle ki duvara hızlıca çarptı ve yüksek bir ses çıkardı. Telefonu yeni kapatmış olan Muhlise yok hüsniye yerinden zıpladı. Gözlerime baktığı sırada alevleri görmüş olmalı ki bir anda bembeyaz oldu yüzü. “bana her şeyi anlat” dedim emreder bir tonda ve başladı anlatmaya. Güya beni o kadar seviyormuş ki onu terk ettiğimde üzüntüsünden mahvolmuş ve beni başka bir kimlikle tekrardan ele geçirmeye çalışmış. Bunun için sayısız estetik ameliyat olmuş en iyi doktorlar tarafından. Böyle bir olay var mı ya. Hemen kovdum tabi onu. Öldürme isteğim o kadar fazlaydı ki gitmesi onun için en iyisiydi. Yoksa sökülmüş kalbini avuçlarıma alıp yukarıya doğru kaldırmamın görüntüsü hep gözlerimin önündeydi.
Canım o kadar yandı ki bir şeyler yapmam gerekiyordu. Kimseye haber vermeden üniversitelerimde ki kayıtları dondurdum. Üniversiteye gitmek istemiyordum. Şu anda beni disipline edebilecek. Acımı unutmamı sağlayacak tek bir kurum vardı o da askerlikti. Ben de askere gitmeye karar verdim. Hem aradan da çıkardı. Oradan atladım gittim Beykoz askerlik şubesine. Cep telefonumu kapattım, sıraya girdim herkes gibi. Sonra içerideki memura anlattım durumumu. Yaşım tutmuyordu, mevzuatta benimle ilgili bir madde bile yoktu. Hayali hiçbir arkadaş askere gitmemiş miydi sanki. Komutanın yanına çıktım oradan. İkna edemedim onları gerçek olduğuma.
Hakkınızı helal edin dostlar hepinizi çok seviyorum. Biliyorsunuz gidip de dönmemek var. Bakalım gerçekten counterdaki gibi miymiş...